Milattan önce başladığı bilinen atletizm dallarındaki yarışmaların, Dünya Şampiyonası olarak düzenlenmesi ile birlikte bizim sporcularımız da bu yarışmalara iştirak etmeye başladı. Son Atletizm Dünya Şampiyonası bilindiği üzere iki ay önce Londra’da yapıldı. Elde ettiğimiz bir altın ve bir gümüş madalya ile 12. sırada yer adlık. (Aslında 12. 13. 14. ve 15. sırada bulunan ülkelerin madalya sayısı ve türü aynıydı. Alfabetik olarak sıralandığında 15. sırada oluyoruz.) 2015 yılının madalya şampiyonu Kenya, yerini ABD’ye bırakarak sıralamada 2. oldu.

Daha Hızlı, Daha İleriye ve Daha Yükseğe” hedefi ile yıllarca çalışan sporcular, branşlarında bireysel ve takım olarak yarışıp ülkelerini en iyi şekilde temsil etmek için ter döktüler. Türkiye olarak tarihimizde ilk defa Dünya Atletizm Şampiyonası’nda altın madalya aldık. 200 metre finalinde ipi göğüsleyen atletimiz Ramil Guliyev, yurda dönüşünde havalimanında verdiği demeçte şu cümleyi de söylemişti: ”Benim sporculuk kariyerimdeki en büyük derece bu. 10 yıldır bunun için çok çalıştım ve bunu da başardığım için çok mutluyum.” Ramil Guliyev’in 0.02 saniyelik farkla kazandığı bu başarıyla ülke olarak gururlandık. Erkekler 400 metre engellide Yasmani Copello Escobar’ın gümüş madalyası da sevincimizin bonusu oldu. Sonuçta devşirme sporcularla da olsa ülkemiz, atletizm şampiyonasında ilk defa böyle bir başarı elde etti. Aynı şampiyonada yarışan ve yine çoğunluğu devşirme olan kadın sporcularımızdan beklenen başarıyı elde edemedik.

İnsan vücudunun mükemmel yaratılışına/oluşuna vurgu yapılarak en mükemmel dereceye ulaşma amacıyla yapılan atletizm şampiyonalarında, on binlerce sporcu; çok zahmetli aşamalardan geçerek, öncelikle yarıştığı dalda şampiyonluğu, ardından da son rekoru ilerleterek yeni rekorun sahibi olmayı hedeflemektedir. İslam ülkelerinin pek rağbet etmediği, edenlerinin de pek başarılı olamadığı bu organizasyonlar bir Müslüman için ne ifade ediyor? Müslümanın günlük hayatında yaptığı işleri düzenleyen fıkıh sistemi ve bu sisteme göre fetva vermeye yetkin kişiler olan fukaha, Müslümanların atletizme bakışı konusunda nasıl fetva veriyorlar? Şampiyonanın sıcaklığı geçtiğine göre sanırım bu soruları sorabiliriz.

Mesela bir insanın hayatının en verimli yıllarını yüz metreyi 10 saniyenin altında koşmaya ayırması ve bunun için çok zorlu bir sürece girmesi fukahaya göre caiz midir? İbadetlerini aksatmadan bu işle uğraşması kâfi midir? Yoksa bu iş mâlâya’ni bir uğraş mıdır? Müslüman erkek ve kadın sporcuların yarışma için giymek zorunda oldukları kıyafetler zaruret kabilinden kabul edilir mi? Yoksa bu mesele de fukahaya göre cevaz verilmeyen bir mesele midir? Fıkha uygun bir atletizm uygulamasında haremlik selamlık uygulaması mı olmalıdır? Kadınların ve erkeklerin yarışları farklı statlarda mı yapılmalıdır? Yarışmalar ekranlara verilmeyecek midir? Ya da ekrana verilecektir ama kılık kıyafet fıkha göre mi tespit edilecektir? Fıkha göre düzenlenen yarışma kıyafetlerinde sporcuların performansı düşer mi? Düşerse eğer rekorların geriye gitmesi sorun teşkil eder mi? Yoksa maksat spor olsun mu?

Bu tür sorulara cevaplar verilmeli. Bizler de dinimizin bu konulardaki çizdiği çerçeveyi bilmeliyiz ki farkına varmadan çerçevenin dışına çıkmış olmayalım. Eğer bu tür yarışmalara iştirak etmek caiz değilse, başarısızlık durumunda kendimizi rahatlatacak bir yol bulalım.

Biliyorum birçok kişi bu tür soruları ya sormamıştır ya da bu tür soruları sormanın yersiz (hadi biraz hafifletelim) veya zamansız olduğunu düşünmektedir. Peki, öyleyse fıkıh nedir?

Açıkçası Guliyev 200 metre finish’inde bayrağımızı alıp tüm dünyaya gösterip öpünce gurur duydum. Günaha girdim mi, bilmiyorum.