Toplumun temel yapı taşını aile oluşturur. Aile yapısı güçlü olan milletler tarih boyunca kadim medeniyetlere zemin teşkil etmişlerdir. Aile bağları zayıf olan ve aile içi rollerde karmaşa yaşanan toplumlar ise her zaman psiko-patolojik arızalara teşne bir iklim oluşturmaktadır.

Aile mikro yapı anlamında makro mercekle bakıldığında toplumun aynası işlevi görmektedir. Günümüzde hızlı değişen ve dönüşen zamanın ruhu, artık takip edilmesi ve izlenmesi güç sosyal anomileri bünyesinde ve doğasında barındırmaktadır. Haddi zatında hızlı teknolojik ve maddi dönüşümler toplum tarafından sindirilmediği takdirde huzur ve refahı ciddi biçimde zedeler ve sarsıntılara yol açar.

Bugün ülkemizde aile içi sorunların önemli bir bölümü rönesansın ve gelişmenin yanlış algılanması ve bu hususta sığ bir perspektif takınılmasıyla ilişkilidir. Sosyal anlamda yaşanan Batıdaki gelişmeleri ve ilerlemeleri ülkemize uyarlamak ve bu satıhta toplumu dönüştürmek; sonuçta kısa vadede bazı hata sinyalleriyle bizleri uyarmaya çalışırken uzun vadedeki bazı olası sonuçlarını tahmin etmek bile aklıselim zihinlerde haşyete yol açmaktadır.

Aslında sağlıklı ailenin özellikleri diğer canlı türlerinde de insan türünde olduğundan farklı değildir. Ailede babanın ve annenin belli rolleri vardır, çocuğu anne büyütürken ve ev işleriyle ilgilenirken baba da ailenin rızkını temin etmekle ve yuvanın korunması, güçlendirilmesi ve dış dünyanın karmaşası ile yuvası arasında bir tampon işlevi görmekle meşguldür. Bu eril ve dişil olmanın doğasına da uygundur.

Elbette toplumsal cinsiyet rolleri bir dizi empozelerle ve toplum mühendisliği stratejileri ile değiştirilebilir. Ancak aslına ve doğasına uygun davranmak her zaman daha sağlıklı ve konforludur insan için.

Toplumsal cinsiyet teorisi; erkek gibi davranan bir eril insanı veya kadın gibi davranan bir dişil insanı maliyetli bulmakta ve maalesef her iki cinse de uygun davranan androjen bir insan türünü ise daha ekonomik görmektedir. Ailesi olan ve cinsiyetine uygun davranan bir insan makine gibi davranamadığı için kullanışlı da değildir bu teoriye göre. Bunu dönüştürmenin yolu da topluma kadın gibi de davranabilen erkek veya erkek gibi de davranabilen kadınlar önermektir. Bunun başlangıç aşaması da öncelikle toplumsal aile rollerini ataerkil olarak etiketlemek ve ardından kadının özgür olmadığını, ezildiğini ve ekonomik bağımsızlığını elde edemediğini öne sürmek gibi bir dizi feminist görüşleri enjekte etmek olabilir. Ardından ikinci aşama aile içinde görev paylaşımı gibi bir algı ile biraz da dini altyapı oluşturmak suretiyle evde baba ve anne rollerinin keskin olması gereken hatlarını flulaştırmak ve böylece evde erkek gibi davranan bir babanın ve kadın gibi davranan bir annenin tezahürünü önlemek olabilir. Belli bir aşamadan sonra da cinsiyetlere özgü rolleri belirsizleştirmek ve giyim kuşam ve dış görünüş te dahil olmak üzere rol model olabilecek ebeveyni ortadan kaldırmak devreye girecektir. Bu noktada çok dikkatli davranmak gereklidir.

toplumumuzda kadın her zaman güçlü olmuştur. Zaten politikalarla kadını veya erkeği güçlendirmek oldukça tehlikeli sonuçlara yol açacaktır. Bu nedenle fıtrata uygun davranmak en doğrusu olacaktır. Ailede herhangi bir cinsi güçlendirmek yerine bir bütün olarak aileyi güçlendirmek yerinde olacaktır. Bunun için de ailede kimsenin rolünü kimseye uygun görmek veya aile içinde rol kapmak veya kaptırmak daha da tehlikelisi aile içinde başatlığı kapmak için ebeveynleri rekabete düşürücü bir tutum içine girmemek büyük önem arz etmektedir. Toplumun genel kanaati de eski geleneksel aile yapısının sosyal huzura daha fazla katkı sunduğu yönündedir.

Selametle…