Geçen hafta Merkez Bankası’nın faizleri 200 baz puan artırmasına rağmen dövizdeki yukarı yönlü hareket hız kesmeden yoluna devam etti ve etmeye de devam ediyor.

Normalde faiz artırımının sebebi dövizdeki hareketlenmeyi kesmekti fakat elimizdeki güç buna yetmeyince çokta yapabilecek bir şey kalmıyor.

Burada elimizdeki güçten kastı tek başına bir sebep olmasa da merkez bankasının net rezervlerindeki azalışın Nisan ayından beri hızlanarak yol alması olarak görmek mümkündür.

Pandemi vesilesiyle tüm dünya da ekonomilerin hızlıca bozulması neticesinde işin doğası gereği bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde bu bozulma biraz daha hızlı oldu.

Merkez Bankasının elindeki toplam varlıklardan toplam yükümlülüklerin çıkarılması sonucunda elde ettiğimiz rezerv miktarına net rezerv adını veriyoruz.

Bu yılın nisan ayındaki Merkez Bankası’nın net rezervi eksi 4 milyar dolar seviyesinde, mayıs ayında eksi 14 milyar, haziranda eksi 22 milyar dolar, temmuzda eksi 27 milyar dolar son olarak da ağustosta ise eksi 37 milyar dolar gerçekleşti. Yani son beş ayda rezervlerimiz her geçen gün biraz daha ortadan kaybolmuş.

Bunun yanında yapılan faiz artışıyla amaçlanan enflasyon ve döviz artışının da hızı kesilememiş oldu. İşte tamda bu noktada elimizdeki parasal gücümüzün oransal yüksekliği ön plana çıkıyor.

Eğer elimizde likidimiz yoksa enflasyon ve dövizle mücadele edebilmek çok kolay olmuyor. Dolayısıyla likit artırıcı hareketlerin önünün açılarak daha çok katma değeri yüksek üretime odaklanmamız gerekiyor.

Son olarak Suudi Arabistan’ın aldığı Türk mallarını boykot kararı gibi kararların bizi üretim noktasında ve pazarlama konusunda biraz daha azimli hale getirmesi gerekiyor.

Ülkemizde dövize olan ihtiyacın artması ve döviz girişindeki düşüş sebebiyle cari açığımızın yükselmesi ülkemizde yaşayan hiç kimsenin istemediği bir durumdur.

Pandemiyle birlikte ihracatta yaşanan düşüşler vesilesiyle ihracat yapan birçok sektörde ciddi ekonomik daralmalar yaşanmaktadır.

Döviz girdisine sahip en önemli sektör olan turizmde ise çok büyük gelir kayıplarının olması ülkemizde döviz miktarının azalmasına vesile olmuştur.

Döviz ve altındaki yükselişlerin hızlı seyretmesi yatırımın ve yatırımcının iştahını kaçıran en önemli etmenlerden olduğu için kimse aklına yatırımı bile getirmemektedir.

Yeni Ekonomik Program ile gerek yerli gerekse de yabancı yatırımcının ilgisinin yatırımlara yönlendirilerek döviz girdisinde eski düzeylere gelmenin amaçlandığını görüyoruz.

Bunların söylemde kalmadan eyleme geçirilmesi ve üretimin önünün sonuna kadar açılması ülkemizin bundan sonraki zaman diliminde ekonomik anlamda daha rahat hareket etmesini sağlayabilecek kilit konumda bir konudur.

Programda bahsedildiği gibi öncelikle yeni dengelenmenin yakalanmasıyla birlikte ekonomide yeni bir normalleşme ortamının sağlanması ardından da yeni bir ekonominin temellerinin atılması stratejik önemdedir.

Şu anda bize göre ekonomileri çok daha güçlü ve büyük olan Avrupa ülkelerinde bile ciddi bir ekonomik belirsizlikle birlikte dengesiz bir ekonomik yapının olduğu gerçeğiyle hareket ettiğimizde yeni ekonominin ne kadar önemli olduğu bir kez daha anlaşılmış olacaktır.

Ayağımızı yere ekonomik anlamda sağlam basarak yol alabilirsek daha güçlü ve daha müreffeh bir Türkiye hayalini gerçekleştirmiş olacağız.