ABD’de yapılan her seçim dünyanın ezilen, sömürülen, geri bıraktırılmış tüm ülkelerinde büyük bir heyecanla izleniyor. Belki de ABD halkı dahi bu kadar önemsemiyordur. Aksi olsaydı, son yüz yılın en yoğun katılımının sağlandığı söylenen 2020 seçimlerinde oran yüzde 66’da kalmazdı.

Amerika’nın ekonomik büyüklüğünü bir silah gibi kullanıp ezmeye çalıştığı bizim gibi ülkelerde ya da namlusunu doğrudan alnına dayadığı Irak, Afganistan, Suriye, Venezuela gibi ülkelerde halkların ümitle korku arasında seçim sonuçlarını izlemesine şaşırmamak lazım. Çünkü, yeni başkanın bir nebze olsun saldırganlığının dozunu düşürebilme ümidi insanları heyecanlandırıyor.

KANLI TÜCCAR MI, ÇIKARCI KAPİTALİST Mİ?

Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesine, Ortadoğu ve Güney Amerika’daki kanlı müdahalelerine hatta PKK’lı teröristlere verdiği on binlerce tır silah desteğine rağmen Trump’ın Biden’e göre ehven-i şer görülmesinin sebepleri vardı. Çünkü Trump, selefi Cumhuriyetçi Başkan Bush gibi gözü dönmüş bir saldırgan değil, çıkarcı bir kapitalistti.

Bu yüzden bölgemizden askerlerini çekme yönünde karar almış, Afganistan’da barış müzakerelerine başlamış, savaşların ABD ekonomisini yıprattığını görmüştü. Elbette dökülen mazlumların kanı değildi derdi. Kan üzerinden bir ticaret yapılacaksa bu en kârlısı olmalıydı.

Biden’a “demokrat” kimliğine rağmen güvensizliğin sebebi, önceki demokrat başkanların yaşattığı kan denizi değil midir? Oval ofiste yaşanan rezaleti örtebilmek için Sudan ve Afganistan’a eş zamanlı saldırı düzenleyerek büyük savaşların fitilini ateşleyen Clinton Demokrat değil miydi? Tıpkı Bush’un kimyasal yalanıyla Irak’ı işgal etmesi gibi, Clinton da kimyasal tesis diye Afrika’nın en büyük ilaç fabrikalarından birisi olan Sudan Şifa İlaç Endüstrisi‘ni vurup, sonra da özür dilememiş miydi?

İlk adı Hussain olduğu için büyük bir heyecanla, Bush’a karşı seçimi kazanması umut edilen Obama döneminde Ortadoğu asıl büyük cehennemi yaşamadı mı? Arap baharıyla devrilen diktatörlerin ardında duran kişi o değil miydi? Mısır sokakları kana bulanırken, Suriye tarumar olurken başkanlık koltuğunda oturan kişi Obama’dan başkası değildi. Tüm bu süreçte yardımcılığını ise Joe Biden yürütüyordu. ABD’nin yeni başkanı.

ABD seçimlerini ister Cumhuriyetçiler kaybetsin, ister Demokratlar. Kazanan daima Emperyalizm oluyor. Çünkü alternatifi mümkün değil.

ABD’NİN SİYASETİ DEĞİŞMEZ RÖTUŞLANIR

50 milyon Amerikan yerlisinin kanları üzerine kurulmuş, tüm servetini bu sömürüye ve köle ticaretine borçlu olan ABD’nin dünyaya pazarladığı en büyük ticaret ürünü paralı askerleri. Her yıl 700 milyar dolarlık bütçesiyle ABD Ordusu’nun, sadece Irak’ta dönüşümlü olarak savaştırdığı asker sayısı 2 milyonun üzerindeydi. Ülkedeki seçimleri asıl etkileyen faktör olan silah endüstrisini de bu devasa kan ticaretine eklediğimizde, “demokrasi, insan hakları ve bireysel özgürlükler” kılıfına gizlenmiş ABD’nin, gerçek röntgenini çekmiş oluruz.

Bize düşen; kimin Beyaz Saray’a oturduğunda daha az zararlı olacağını tartışmak değil, “bana ne Amerika’dan” diyebilecek güçlü bir Türkiye’yi inşa edebilmektir. Bunun yolu ise doğal kaynaklarına sahip çıkmaktan, savunma sanayimizi büyütmekten ve kudretli bir orduya sahip olmaktan geçiyor.

Zaten bütün fırtına da bundan kopmuyor mu?