Bin yamalı bohça…

Muhalefet kanadı son günlerde skandallarla yıkılıyor.

Bir gazeteci olarak muhalefetin çelişkilerini, büyük hatalarını, ilkesel yanlışlarını, gaflarını takip etmekten hükumetin icraatlarına yetişemiyoruz.

Gerçekten gazeteciye bol malzeme veren bir muhalefetimiz var. Oysa böyle mi olmalı? Demokrasilerde muhalefet; işini ciddiyetle yapar, argüman üretir, tezvirat değil. İş üretir, yalan değil. Demokrasimizin yeterince gelişmediğinden mi muhalefet böyle, yoksa muhalefet böyle olduğu için mi gündem yanlış mecraya akıyor? Bence ciddi anlamda bir muhalefet sorunu olduğundan, gündem mecburen muhalefetin ilkesel yanlışlarını konu edinmek durumunda kalıyor. Böyle olmamalıydı. Az değil, demokrasi yolculuğumuz hayli uzun. Fakat ‘Türkiye demokrasi tecrübesi’ içinde ilk defa böyle karikatirüze olmuş bir muhalefet tarzıyla karşı karşıyayız.

Kağıtta ana muhalefet lideri fakat söze gelince başka bir şeyin öncülüğünü yapıyor gibi.

Son dönemin en büyük skandalı Biden’e yapılan çağrıydı. “Ne olur bize sahip çıkın” serzenişi yakışmadı. İster halktan ‘ümidi kesmek’ deyin buna, ister ‘kolaycı anlayış’… Olmadı. İktidar halktan talep edilir, yabancı bir ülkeden değil. Dışarıdan emir eri gibi böyle bir pozisyona girmek darbeye veya her türlü müdahaleye çağrıyı ve mandacı bir yaklaşımı ortaya koyar.

Türkiye’nin onuru ve bu milletin duruşu böyle bir yaklaşımı reddeder.

Türkiye bağımsız ve egemen bir ülkedir. Türk milletiyse her türlü müdahaleye 15 Temmuz’dan bu yana cevap vermektedir.

SOĞAN-PATETES İLE YEREL SEÇİM ALANLAR

Muhalefetin gündeminde tuttuğu önemli bir konudur ekonomi.

Pandemi ekonomisi tüm dünyayı sarsarken, Avrupa bazında en iyi büyüme rakamlarını elde eden Türkiye; ekonomi ve hukuk reformlarıyla yeni bir çıkışa hazırlanıyor. Fakat muhalefet kanadı işi sulandırma hevesinde.

Türkiye’nin dış politikadaki özgün duruşu ve terörle mücadeledeki hamlelerinde taviz vermeyişi, ekonomide zaman zaman dış kaynaklı operasyonların hayata geçirilmesine neden oldu. Bu durum milli duruşa bir müdahaleydi. Bu süreçte muhalefet iktidarla bir olup aynı duruşu sergilemeliydi fakat “oh olsun” dercesine sevinç çığlıkları attılar. İstedikleri; ekonomi mahvolsun ve buna tepki olarak; oylar hanelerine yazılsın. Evet, muhalefet için acıklı bir durum. Varsayımlar üzerinden bir iktidar planlaması… İcraat vizyonu, eylem planları üzerinden değil, böylesi bir gündem üzerinden beklentide olmak… Hem acınası bir durum hem de ilkesel ve etik değil. Milletinin düşeceği kötü durumdan faydalanmak eğilimi, muhalefetin içine düştüğü çıkmazı gösteriyor. Malum bu kesim yerel seçimlerde “patates-soğan” söylemi üzerinden propaganda yürüttü. Yürüttü de ne oldu? İstanbul’da durum ortada. Seçilen belediye şimdiye kadar bir başarı ortaya koymuş değil ve halkın gözündeki kredisini tüketiyor. Halk iyi bir gözlemcidir ve herkese hakkını teslim eder.

***

Şimdi gelelim son ekonomi gündemine.

Muhalefet kanadı Katarlıların Türkiye’de yaptığı yatırımları yanlış buluyor.

Lafa gelince iktidarı yabancı yatırımcı çekememekle itham edenler, yatırımcı Katarlı olunca bu defa da suçlayıcı bir dille eleştiriyorlar.

Neden? Diye sormak lazım. Yatırımcının adı ille de John, Hans mı olmalı? İbrahim, Hasan, Hüseyin olunca yabancı yatırımcıdan sayılmıyor mu?

Borsa İstanbul’un hisse satışını “memleketi satmak” olarak yorumluyorlar. Pardon ama Nasdaq’ın % 30’u, Londra Borsası’nın % 40’ı başka ülkelere ait. Buna ne diyeceksiniz?

İYİ NİYETLİ DEĞİLLER

Bu yaklaşımları iyi niyetli bulmuyorum.

Geleceklerini milletin felaketi üzerinden kurgulayanları, gayrı milli olarak niteliyorum.

Hesap-kitapları; ekonominin batması üzerine.

Katarlıların yatırımları da, yapılan reformlar da bu iğrenç hayalleri tökezlettiği için şeytanlaştırılıyor.

Bu ülke ne badireler atlattı. Gelecek güzel günler bizimdir.

Az bekleyin!