İstanbul Sözleşmesi, yürürlüğe girdiği günden beri tartışılıyor. Özellikle İslami hassasiyeti yüksek kesim, bu sözleşmenin aile yapısını bozduğunu, insan fıtratına aykırı ifadeler taşıdığını, amacının kadını korumak ya da kadına yönelik şiddeti önlemek olmadığını yüksek sesle ifade ediyor.

Bu sözleşmenin özellikle bazı yasalarla aile yapısının köküne dinamit koyduğunu, aile kurumunu her geçen gün itibarsızlaştırdığını, farklı cinsel yönelimleri meşrulaştırıp sapıklığı ve sapkınlığı yaygınlaştırdığını pek çok akademisyen, yazar, siyasetçi dile getirdi.

İnsanlar, yıllarca bu yasanın zararlarını anlatmak, bu konuya dikkat çekmek için seslerini duyurmaya çalıştılar.

Ancak çoğu zaman seslerini duyuramadılar, sesleri biraz gür çıkıp diğer insanları bu konuda bilinçlendirme potansiyeline sahip olanlar da çeşitli şekillerde itibarsızlaştırılmaya çalışıldı, birçok koldan karalama kampanyaları başlatıldı.

Nihayet, milletin önemli bir kesiminin sesini duyan oldu. Numan Kurtulmuş, Sözleşme’nin feshedileceğini açıkladı. Ancak bu durum, Ak içindeki bazılarını memnun etmedi ve hemen İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya geçip sözleşmenin anlaşılamadığını söylemeye başladılar.

KADEM de sözleşmeyi anlamaktan uzak bizim gibi cahillere sözleşmeyi anlatabilmek ve sözleşmenin vatan, millet ve aile kurumu için yüksek menfaatlerini(!) tekrar anlatmak için açıklama yaptı.

Bu sözleşmenin âli menfaatlerini üç beş kişi ve belli dernekler anladı, onlar dışındakiler hep anlayışı kıt, anlama özürlü zaten…

Sözleşmeye karşı kim varsa kadına şiddeti savunan, her gün kadına şiddet uygulayan canilerden oluşuyor zaten…

Kadın ve aile diye bir derdi olmayan, kadını düşman gören herkes İstanbul Sözleşmesi’ne de karşı çıkıyor zaten…

Özellikle KADEM, yıllardır biz eşitlik değil adalet kavramını savunuyoruz diyorlar ama savunurken de eşitlik kavramına vurgu yapıyorlar.

İstanbul Sözleşmesi’ni eleştiren herkesi hedef gösteriyorlar, eleştiriye zinhar kapalılar.

Hâlbuki sadece Yusuf Kaplan ve Nevzat Tarhan Hoca’nın eleştirilerini okusalar ve ön yargısız değerlendirseler yanlışta ısrar ettiklerini anlarlar. Sibel Eraslan Hanım’ın son yazısını okusalar Tevbe edip özür dilerler.

Ancak yapıcı eleştirileri bile hakaret kabul edip mahkemeyle, davayla tehdit ediyorlar.

Yazıktır, bu kadar kibir ve yanlışta ısrar hepimize pahalıya mal olacak Allah korusun.

İstanbul Sözleşmesi’ni savunan İslami hassasiyet sahibi insanlara sadece şunu tavsiye ediyorum:

Kimler, hangi dernekler, hangi kurumlar savunuyor; kimler, hangi kurumlar karşı çıkıyor ona bakın ve kimlerle yol yürüdüğünüzü idrak edin!..

Hiçbir zaman Hak ve hakkaniyetle işi olmayanlar İstanbul Sözleşmesi konusunda imana geldi de bizim mi haberimiz yok?

Yine her zaman Hak ve hakkaniyet konusunda belli hassasiyet sahibi olan, kadını Allah’ın emaneti gören insanlar, İstanbul Sözleşmesi konusunda yoldan çıktı, insanlığını yitirdi de bizim mi haberimiz yok?

Bu sözleşme biraz daha gündemde kalırsa önce inançlı insanlar arasındaki birlik ve beraberliği tehlikeye atacak, sonra da nesilleri ifsat etmeye devam edecek!.. İstanbul Sözleşmesi, İstanbul fitnesi olmaya devam edecek!..