Modern dünyanın “new” unvanlı

“sömürüsü formülü” -2

Her eski kıymettar değildir, ancak yıllara rağmen değer yitimine uğramayan her şey klasik unvanını hak eder. Ve toplumlar için her alanda varlığını koruyan klasikler bir kök ve bir öz değer kimliği hükmündedir. Ve paha biçilmez bir servettir.

Ancak, söz konusu “kök” son din İslam’dan beslenen bir damar barındırıyorsa, insanın adalet, hürriyet, eşitlik gibi şartlarını koruyacağından, hesapsız ve kitapsız biçimde kullanılan bir meta haline getirilemeyeceğinden, İlahi yasalar dairesinde canlı türlerini tüketme konforuna haiz olamayacağından bu köklü geçmiş, ladini sömürgecilerin birinci düşmanı olma vasfını korumaya devam edecektir.

İşte bu sebeple inanç merkezli kültürlerin asimile edilmesi için her alan ve kanaldan misyonerlik yapan modern Haçlılar, görünürde eskiyi yenilerken, saklı olarak insanı köksüzleştirmek için sahip olunan tüm klasik değerlerle kavga ediyor.

Etrafımıza şöyle bir baktığımızda, gördüğümüz, duyduğumuz, barındığımız, yediğimiz, giydiğimiz her bir şeyin değiştiğini ve bu değişime sahip olmak için köleler gibi çalıştığımızı ve kazandığımızı vererek “yeni”yi satın aldığımızı görürüz.

Musikimiz, mimarimiz, eşyalarımız, beslenme alışkanlıklarımız biteviye yenilenmelidir. Çünkü bu modern Haçlıların planladığıdır.

Modern dünyayı dizayn edenlerin yeni trendi, gelen yeni neslin büyükanneleri, büyükbabaları ve deneyimli hocalarıyla irtibatını kopararak tehdit ve tehlikelere karşı uyarılmalarını engellemek.

Kimliksiz ve tamamen kişiliksiz kalmış kitleleri sömürmek hem daha az maliyetli ve hem de daha kazançlı olacağından; modern Haçlılar, kuracakları yeni kazanç tezgâhlarının gecikmesini engellemek için yaşlı insanları yani tecrübeyi tehdit olarak görüyor.

Hâlbuki tecrübe kıymetlidir. Batı/l bu kıymetin pek ala farkında ve tecrübeyi, “Know- How” ve “Network” şeklinde pazarlamayı profesyonellikten sayarken, pazar olarak gördüğü toplumların kendilerine yetebilirliği sağlayacak özgün tecrübelerden, yani yaşayan tarihten uzaklaştırmak istiyor.

Evet, büyük resmin bize söyledikleri bu minvalde olunca, evlatlarımız ve onların geleceği için duyduğumuz endişeyle “Tecrübe mektebi yaşlılarımız ve gelecek” konusunda hassasiyetlerimizi yükseltmediğimiz takdirde, öz kültüründen koparılmış bağsız, temel dinamiklerinden mahrum kalmış, köksüz bir neslin eyledikleriyle yüzleşmek zorunda kalacağız. Merhametsiz, şefkatsiz, maneviyatsız bir geleceğin temelleri atılmış olacak.

Gelecek zamanlarımızın köklerimizle irtibatlı kaldığımız kadar ihtişamlı, evlatlarımızın geçmişimizde var olan maddi-manevi değerleri ve sınanmış tecrübeleri kuşandığı kadar saadetli olacaklarına inandığımız nispette, toplumsal dinamiklerinden beslenen, kendine has düşünce ve duygu üretimini durdurmayan ve toplumsal gelişime katkı sağlayan gençler yetiştirmek boynumuzun borcu.

Çünkü duyguları rehin alınmış, düşünce kabiliyeti ipoteklenmiş bir nesil ropatlaştırılmış bir güruh olmaktan fazlasını ifade etmeyecekti.

Hem kendi hiçleştirilişiyle yalnızlaşacak, hem duygusuzlaştıkça kendinden öncekilere ve sonrakilere hürmet, saygı, muhabbet, sevgi ulvi hislerden yoksunlaşacak. Ve derken makineleşmiş bir akıl, ihmal edilmiş bir kalp ile zulmün kılıcı olma ihtimali artacak.

Zira insanı insan kılan akıl ipoteklendiğinde ve hissiyat köreltildiğinde, bedensel kaygılardan başka gayesi olmayan bir varlık kalacaktır geriye…

Akli ve kalbi ihmallerle inkarın eşiğinde kıvranan insan için zulüm güç, merhametsizlik profesyonellik olarak adlanacaktır, ki Batı/l’ın muradı da bundan başka bir şey değildir!