Kâht-ı rical

Bir zamanlar Osmanlı döneminde, devleti yönetenlerin ve gidişata fikir yürütenlerin en çok konuştukları şey, devlet bürokrasisini layıkı ile yürütebilecek evsafta insan potansiyelinin olmamasıydı. Yani diğer adı ile “kâht-ı rical= adam kıtlığı”dır.

Osmanlı devletindeki bozulmalar 17. asırda iyice belirmeye başlamış, fetihler durmuş, toprak kayıpları fazlalaşmaya başlamış, liyakatsiz kişiler devlet bürokrasisini doldurmuş ve çeşitli oyunlarla vasıflı insanlar kenarlara itilmeye başlanmıştı. Devlet ve toplumda başlayan bu bozulma yöneticilerin dikkatlerini çekmiş, 17. asırda Genç Osman ve 4. Murat gibi padişahlar bu durumu tespit etmişler fakat gidişatı tersine çevirecek önlemler alamamışlardı.

Osmanlı dünyasında ayyuka çıkan ve devleti bir uçurumun kenarına sürükleyen liyakatsiz ve vasıfsız kişilerin köşe başlarını tutması, rüşvetin artması 18. asırdan sonra daha çok konuşulmaya, yazılıp çizilmeye başlanmıştır. Padişah 3. Mustafa’nın “Cihangir” mahlası ile yazdığı bir dörtlük çok şeyi ortaya sermektedir.

Yıkılıptır şu cihân sanma ki bizde düzele,

Devleti çerh-i denî verdi kamu mübtezele,

Şimdi ebvâb-ı saadette gezen hep hezele,

İşimiz kaldı hemân merhamet-i Lemyezel’e.

Gidişata isyan eden 3. Mustafa devletin müptezellerin elinde kaldığını, devlet kapısını aşındıranların, makam ve mevki peşinde koşan ayak takımı kimseler olduklarını vurgulayarak durumun Allah’ın merhametine kaldığını ifade etmektedir.Aynı dönemde yaşayan Sadrazam  KocaRagıpPaşada kaderde yazılanın olacağını vurgulayarak, her tarafı saran ayak takımının cezalarını çekmeden dünyadan ayrılmayacaklarını vurgulayan şumısralarla kendine moral vermektedir:

Niceler almada kâmın bu cihânda tizele,

Feleğin devri mutâbık yine bezm-i ezele.

Sanma eydilki saâdet bula bir dem hezele,

VirdiHallâk-ı cihân, mübtezeli mübtezele.

           Devletin ve toplumun içinde bulunduğu çıkmazı çok iyi müşahede eden 3. Selim de daha sonraki yıllarda “ilhami” mahlası ile yazdığı şiirlerinde devletin bozulduğunu, zevk u sefa zamanı olmadığını ve Allah’a sığınmaktan başka yol kalmadığını vurgulayan şu şiiri yazmıştır:

‘’Sakın aldanma gönül âleme yok zerre vefâ

Devletin tab’ı bozuk ver ana yâ Rabbi şifâ

Zevk eyyâmı değil şimdi harâm oldu safâ

Edelim Hakka recâ şimdi harâb oldu cihân’’

asır adam kıtlığının çok daha fazla hissedildiği bir dönemdir. Devlet çarkını döndürenlerin ehliyet ve liyakatten uzakta oldukları çok daha iyi hissedilmektedir. Keçecizade Fuat Paşa, Fransa İmparatoru 3. Napolyon’a “biz içeriden, siz dışarından bu devleti bir türlü yıkamadık” söylemi bu dönemlerdedir. Fakat kim gelirse gelsin devlet bürokrasisi çalışmakta yani çark dönmektedir. Şair Eşref bu durumu ‘’Asiyab-ı devleti (devletin değirmenini) bir har (eşek) da olsa döndürür.’’ diye tarif ederken Şair Neyzen Tevfik de

‘’Öyle harlar (eşekler) koştular kim asiyab-ı devlete,

Birbirini çiğnemekten, dolab-ı devlet dönmüyor.’’

diye ince bir eleştiride bulunmuştur. Ziya Paşa da alaycı bir ifade ile Osmanlı son dönemini özetleyen şu güzel tespiti yapmıştır:

“Asiyab-ı sengi’yi bir har da ( eşşek ) olsa döndürür,

Döndürür ama, mili kırar …. harabeye döndürür.’’

Osmanlı devletini yönetenlerin, ulemanın ve aydın kesimin mevcut durumu tespitlerine rağmen bu sorunu kökten ıslah edecek girişimler bir türlü başarılamamıştır.