Tarih boyunca beşere rehber olmuş eserlerin başına gelenlerin aynısı, Bediüzzaman Said Nursî (ra) Hazretleri’nin te’lif ettiği 6 bin sayfalık Risâle-i Nur Külliyâtı’nın da başına gelmiştir. Maalesef o da tahriften kurtulamamıştır. (Tahrîf, bir metni ana eserden kısmen veya tamamen çıkarmakla olduğu gibi, ana metne ekleme yapmakla da mümkündür. Lafza dokunmamak şartıyla kelime veya mefhumun anlamını farklı yorumlamak, onun başka türlü anlaşılmasını mümkün kılmak da tahrifin bir başka şeklidir.)

Risâle-i Nur’da tahrifin her üç şeklini de müşahede etmekteyiz. Şöyle ki:

“Bir zaman, bu garazkârâne tarafgirlik neticesi olarak gördüm ki, mütedeyyin bir ehl-i ilim, fikr-i siyasîsine muhalif bir âlim-i salihi, tekfir derecesinde tezyif etti. Ve kendi fikrinde olan bir münafığı, hürmetkârâne medhetti. İşte, siyasetin bu fena neticelerinden ürktüm, “Euzubillahimineşşeytani ve siyaseti” dedim, o zamandan beri hayat-ı siyasiyeden çekildim.” (Mektûbât, s. 380)

“Gördüm ki, siyaset cereyanlarında, hem muvafıkta, hem muhalifte o nurların âşıkları var. Bütün siyaset cereyanlarının ve tarafgirliklerin çok fevkinde ve onların garazkârâne telâkkiyatlarından müberrâ ve sâfi olan bir makamda verilen ders-i Kur'ân ve gösterilen envâr-ı Kur'âniyeden hiçbir taraf ve hiçbir kısım çekinmemek ve ittiham etmemek gerektir—meğer dinsizliği ve zındıkayı siyaset zannedip ona tarafgirlik eden insan suretinde şeytanlar ola veya beşer kıyafetinde hayvanlar ola!”

“Elhamdü lillâh, siyasetten tecerrüd sebebiyle, Kur'ân'ın elmas gibi hakikatlerini propaganda-i siyaset ittihamı altında cam parçalarının kıymetine indirmedim. Belki, gittikçe o elmaslar kıymetlerini her taifenin nazarında parlak bir tarzda ziyadeleştiriyor.” (Mektûbât, s.81)

Yukarıdaki paragraflar, Risâle-i Nûr yoluyla Kur’ân’a hizmet edenleri siyasî tarafgirlikten men’ eder. Durum bu muvacehede iken, sırtlarında yumurta küfesi taşıyan Risâle-i Nûr okuyucularının, ızhar-ı re’yle siyâsî bir partiyi alenen desteklemeleri ve diğer partilileri küstürmeleri bir tahriftir.

Risale-i Nur okuyucularının sandık başına giderek seçme hakkını kullanmaları, daha faydalı ve güzel hizmet edeceğine inandıkları partiye sessiz sadâsız oy vermeleri gayet normaldir.  Ancak normal olmayan, içlerinde Risâle-i Nûr’a gönül verenlerin bulunduğu diğer partileri hiçe sayarak, bir partiye alenen destek olmaları ve o partinin siyasi etkinliklerine açık açık iştirak etmeleridir.

60 yıldır Nurcuların “itibar erozyonuna” uğramaları ile Kur’ân’dan süzülen Nûr Risâlelerini okuyanların dar ve fasit bir alanda sıkışıp kalmalarının altında, işte bu tahrif yatmaktadır. Hem alenen siyasi bir partiye destek olunmuş da ne olmuş? O partinin taraftarları, Risâle-i Nûr cereyanına müstağni kaldıkları gibi, Nurculara karşı küstürülen milliyetçi, muhafazakâr, liberal kesim ve herhangi bir yere bağlı olmayan cami cemaatinin arası iyice açılmıştır.

Ekleme suretiyle tahrife örnek olarak, Fatiha Suresi’nin son ayetlerini gösterebiliriz. Arapça İşârâtü’l-Îcâz tefsirinin ilgili kesiminde, Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri -350 bin tefsire iktidâen- Yahudi ve Hıristiyanların tevbe etmeden aynı inançla Yahudi ve Hıristiyan olarak ölmeleri durumunda hepsinin Cehenneme gideceklerini beyan etmiştir.

Ancak, ismi “nâşirler” ve “hizmetkârlar” arasında geçen Tillolu Said Özdemir tarafından Lâtince İşârâtü’l-Îcâz’a “Bir kısım” şeklinde iki kelime eklenmiştir. Özdemir, Latince şeklini Üstâd Bedîüzzaman’a okurken “Bir kısım” ifadesini gizlemiş, matbaada basılan nüshaya ise eklemiştir. Eklenen bu iki kelimeyle Hıristiyanların bir kısmının “Hıristiyan kaldıkları halde ehl-i necât oldukları” ima edilerek “Dinler arası diyalog”a yol açılmıştır. Bu yoldan yürüyerek palazlanan Fetullahçı Terör Örgütü ( FETÖ) ülkemizin, hatta dünyanın başına belâ olmuştur.

Kendilerine “mutlak vekil” de dedirten Üstâd Bedîüzzamân’ın hizmetkârları Zübeyr Gündüzalp, Tahiri Mutlu, Bayram Yüksel, Hüsnü Bayramoğlu, Abdullah Yeğin ve Mustafa Sungur gibi zevât yapılan bu feci tahrifi ya fark etmemişler veya görmezden gelmişlerdir. FETÖ’ye kayıtsız şartsız destek olmaları, onun “Türkçe Olimpiyatları” gibi etkinliklerine tam kadro iştirak edip destek olmaları “Yapılan eklemeyi görmezden geldikleri” ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Bu yanlıştan geri adım atıp gerekli tashihi yapmadan (Biri hariç) ölmeleri de bir başka garabettir.

Çıkarmaya misal olarak da Üstâd Bedîüzzaman’ın 1923 senesinde milletvekillerine bastırıp dağıttığı Beyânnâme’de görülmektedir. Bu Beyannâme’de Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin amansız düşmanı bir milletten “İngiliz-i Lâin” diye bahseder. Sonra “Habâb” ismiyle Ankara’da bastırdığı kitapçıkta da bu ta’bîr aynen geçer.

Bu dessas ve İslâm düşmanı millet, sanki tevbe edip uslanmış gibi Latince kitaplarda kayrılmıştır. Bedîüzzaman’ın “Tarihçe-i Hayât”ının ilgili bölümünde “Lain” kelimesi kaldırılarak “İngiliz” bırakılmıştır. Mesnevî-i Nûriye eserinin ilgili bölümünde ise “İngiliz-i Lâin” ifadesi toptan kaldırılarak onun yerine “Frenkler” kelimesi konulmuştur.

“Damla denize delâlet eder” fehvasınca, şimdilik bu kadarla iktifa ediyoruz. İleride kısmet olursa bu konuda daha pek çok misaller veririz inşallah.

Selam ve dua ile…
Fiemanillah…