TBMM’nin kararıyla 2021 “ İstiklal Marşı Yılı” ilan edildi. Milli marş olarak kabul edilişinin 100. yılında İstiklal Marşımızı daha yakından tanımak için bu yılı hakkıyla değerlendirmek sorumluluğundayız. Bu sorumluluk en küçüğünden en büyüğüne milletin tüm fertlerine düşen bir görevdir. Bunun yolu ise bu kutlu metni kaleme alan Mehmed Akif’i ve İstiklal Marşı’nın yazıldığı şartları yakından tanımaktan geçer. Allah’ın lütfu olan böylesi bir mana erini tanımadan İstiklal Marşı’nın ruhu anlaşılamaz. Akif hem seciyesi hem de ahlakı itibariyle numune bir şahsiyettir. Dinine, vatanına ve milletine olan sevgisini bir ömür hayatıyla göstermiştir. İstiklal Marşı işte bu sevginin ve bağlılığın en yüksek nişanesidir. Yeryüzünde hiçbir milletin bu denli derin, etkileyici, yol gösterici bir milli destanı yoktur.

Akif hem Doğu’yu hem Batı’yı yerinde tahlil etmiş münevverlerimizin başında gelir. 1914 yılında Teşkilatı Mahsusa tarafından görevlendirildiği Almanya’da gördükleri şairin iç dünyasında fırtınalar doğurmuştur. Makineye hükmeden Almanların iş ahlakı, temizliği, disiplini, çalışkanlıkları Akif’i aradığı senteze götürmüştür. Almanların hep bir ağızdan seslendirdikleri güftesi 1797 yılına ait milli marşları Akif’in etkilendiği manzaralardan biridir. 1841 yılında ünlü Alman besteci Joseph Haydn tarafından bestelenen bu şiir bir milletin mısralarla nasıl şahlandığının en açık örneğidir. Deutschland, Deutschland über alles/Über alles in der Welt (Almanya, Almanya her şeyin üstünde/Dünyadaki her şeyin üstünde) mısralarıyla başlayan bu marş Almanların tüm cephelerde yüksek sesle hep bir ağızdan söyledikleri mutabakat metni haline dönüşmüştür. Çanakkale harbi başladığında Akif’i bu kez Arabistan çöllerinde istihbarat faaliyetlerinde görürüz. Akif, İstiklal Marşı’nı müjdeleyen ilk metin olan Çanakkale Şehitlerine şiirini işte bu çölde yazmaya başlamıştır. Akif Çanakkale cephesinden çok uzakta bulunmasına rağmen adeta cephedeki bir Mehmetçik’in gözünden görerek, hissederek yazmıştır. Halen Çanakkale denilince ilk akla gelen metin de budur. İstiklal Marşını müjdeleyen bir diğer metin ise Bursa’nın işgali üzerine yazdığı “Bülbül” şiiridir.

Cemil Meriç bir yazısında Akif’i şöyle tarif eder: “Emperyalizm hiçbir zaman Akif kadar müthiş bir düşman tanımamıştır. Akif hem bir ülkenin sesidir hem de bütün bir kıtanın.” Akif kalemiyle tek başına bir cephedir. Yıkılmaz, sarsılmaz bir iman kalesi. Aynı kararlılık Milli Mücadele yıllarında da kendisini gösterecektir. 1920 yılında oğlunu da yanına alarak zor şartlarda Ankara’ya geçen Akif, İstiklal Harbinin hemen her cephesinde milleti milli mücadeleye davet eden vaazlar vermiştir. Ankara'ya varır varmaz Konya Ayaklanması'nı önlemek için buraya gönderilmiş, buradan da Kastamonu'ya geçmiştir. Halkı, Milli Mücadeleye destek vermeye teşvik etmek için 1920 yılının Kasım ayında Kastamonu'daki Nasrullah Camii'nde verdiği vaaz basılarak tüm vilayetlere ve cephelere dağıtılmıştır. Akif’in bu vaazları milletin milli mücadeleye dair tereddütlerini de kökünden kesip atmıştır.

İstiklal harbinin yaşandığı bu dönemde Meclis tarafından Milli Marş yazılması için bir yarışma ilan edilmiştir. Yarışmanın son müracaat tarihi olan 23 Aralık 1920'ye kadar gönderilen toplam 724 eser jüri tarafından değerlendirilse de hiç biri o ruhu yansıtabilecek kudrette bulunmamıştır. Aslında bu şiiri yazacak kişiyi herkes biliyordu: Mehmed Akif. Fakat yarışmada vaad edilen para ödülü sebebiyle yarışmaya katılmayan Akif, dönemin Maarif Vekili Hamdullah Suphi tarafından ikna edilmiş ve ödülsüz şekilde görevi kabul etmiştir. Akif, verdiği söz üzerine İstiklal Marşı'nı bir gecede yazmıştır. İlk mısra Hasan Basri'nin(Çantay) evine çay içmeye gittikleri sırada ilham olmuştur. Bir sağa bir sola giden ve yerinde duramayan Akif'in en son boş bir odadan sayhası işitilir. Hasan Basri odaya girdiğinde kâğıt olmadığı için duvara yazılmış "Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak" dizesini görmüştür. Sonrasında Akif hızla oradan ayrılarak kaldığı Tacettin Dergâhına dönmüş ve milletin ruhunu tutuşturan metni tamamlamıştır. Sevr Mağarasında Hz. Peygamber’in(sav) Hz. Ebubekir’e(ra) söylediği şu cümle Akif’in işaret fişeği olmuştur: “Korkma Ebubekir! Allah bizimledir."

Milletimizin uyanışına ve dirilişine vesile olan İstiklâl Marşı adeta ilâhî bir el tarafından Akif'e yazdırılmıştır. Bunu Mehmet Akif şöyle anlatır "Bin bir fecayi karşısında bunalan ruhların ıstıraplar içinde halas dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazıl(a)maz. Onu kimse yazamaz. Onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri yaşamak lâzım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur. Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın!"