Zamanın değiştirdiği pek çok şey var kari, sadece seni, beni ve dünyayı değiştirmiyor o. Ya da belki şöyle bir şey bizi değiştirdikçe biz de başka pek çok şeyi değiştiriyoruz. Bu değişim iyi mi kötü mü saatlerce tartışabiliriz sanıyorum. Ama beni biliyorsun. Ben değişmeyen, eski olan ne varsa onu daha çok seviyorum. Sanırım daha masum geliyor bana.

Değişenlerden biri de eğlence kültürümüz. Eski insanlar da elbette hoşlarına giden, güzel zaman geçirdikleri pek çok şey yapıyorlardı. Ama şimdiyle kıyaslanacak şeyler değildi bunlar. Yani ne bileyim müziğin sesini sonuna kadar açıp garip hareketlerle dans etmeseler de onların da bir eğlence anlayışı vardı ve bence daha anlamlı ve insaniydi bu. Misal ki kış akşamlarında dışarıda diz boyu kar varken bir köy odasında toplanıyorlar, odun sobasını yakıyorlar içine varsa ve bulurlarsa ya kestane ya da patates atıyorlardı. Köyün sözü dinlenen bir yaşlısı söz alıyor eskiden, hatırlarından ya da belki kendi okuduğu kitaplardan bahsediyordu. Garip gelecek ama oradakiler de bunu aşkla ve şevkle dinliyorlardı.

Ben de yetişemedim bu köy odası güzelliğine. Ama çok isterdim.

Değişen şeylerden biri de kelimeler. Benim için bir kelimenin hikayesi hep heyecan verici olmuştur. Yani o kelimeyi ilk defa kullanan kişi ne için o sesi kullanmış, niye öyle söylemiş ve zamanın içinde neler yaşamış bu kelime hep merak etmişimdir.

Kelimelerin de bir dünyası var ve insan o dünyaya girince kendini say ki bir başka seyyaledeymiş gibi hissediyor ve hatta bazen onların dünyasında olmayı kendi dünyasına dönmeye tercih ediyor. Zira kırmıyor onlar, can yakmıyor, ayıplamıyor. İnsan öyle mi? Nerede yaran varsa ve canın nereden yanacaksa sanki arayıp da buluyor orayı. Neyse bu bir bahs-i diğer.

Ben değişen bir kelimeden bahsedeyim istiyorum. Aslında değişim derken kullanımı ve manası değişen bir kelime; kandil. Kelimenin aslı Arapça ama aynı kelime ufak farklarla Aramice’de “kandila” Latince’de ise “Candela” diye kullanılıyor. Aslında manaları aynı ya da benzer; mum, yanmak, ışık saçmak gibi anlamlara geliyor.

Peki şimdi bizler neden mübarek geceler için “kandil” kelimesini kullanıyoruz? Cevap vereyim. Osmanlı Devleti zamanında bu kandil gecelerini şimdiki gibi bilmek çok da mümkün değil. Yani bu günkü gibi toplu mesaj almıyorsunuz, televizyonlarda yayınlanmıyor falan. Ama bunu ilan etmek ve insanları bu anlamda bilgilendirmek için bir yol bulmuş ecdadımız. Özellikle Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Sultan Selim zamanında bu mübarek gecelerde minarelerde kandiller yakılmaya başlanmış. Bu şekilde de ahaliye hem bu gece için bir işaret verilmiş ve hem de camilere davet edilmişler. İnsanlar da kandil yakıldığından anlamaya başlamış bu geceleri. Ve o zamandan bu zamana gelene kadar da dile yerleşip mübarek gecelerin genel bir adı olmuş.

Hatta daha sonraki dönemde bir sanata da dönüşmüş bu kandil geleneği. Osmanlı’nın böyle bir tarafı vardır; yaptığını öyle baştan savma yapmak bir estetiği olur. İşte bu kandil geleneği de daha sonraki dönemde mahya kültürüne dönüşmüş ve göğe ateşten yazılar yazmışlar.

Ben yazıyı yazarken geçmemişti ama siz okurken geçmiş olacak. Geçmiş kandiliniz mübarek olsun.