Kıymetli Dostlar öncelikle sizleri selamların en güzeli olan Allah’ın selamı ile selamlıyorum. Geçtiğimiz hafta Cuma günü ülkemizin bu günlere gelmesinde çok büyük rolü olan, 65 yıl boyunca Fatih Camii’nde ders veren hadis, tefsir ve fıkıh âlimlerinden Muhammed emin Saraç Hocamızı ebedi yolculuğuna uğurladık. Rabbim mekânını cennet makamını âlî eylesin. Bizlere de onun emanetine sahip çıkıp yolundan gidebilmeyi nasip eylesin.

İstiklal Marşına Yolculuk

Dostlar; bildiğimiz gibi önümüzdeki 12 Mart günü Allah nasip kısmet ederse hep birlikte bağımsızlığımızın sembolü İstiklal Marşımızın kabul edilişinin 100. yılını birlikte kutlayacağız. İşte bu vesile ile ülkemizde de 2021 yılı “İstiklal Marşı Yılı” olarak ilan edildi. Yıl boyunca bütün kamu kurum ve kuruluşları tarafından İstiklal Marşı'nın anlamını ve Kurtuluş Savaşı'nın önemini anlatmak amacıyla halkın ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla İstiklal Marşı'nın kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u anma etkinlikleri düzenlenecek.

Biz de geçtiğimiz Pazartesi günü, gün daha ışımadan düştük yollara. Kahraman Türk Milleti’nin gerek Birinci Dünya Harbinde, gerekse Milli Mücadele de Dünya’ya meydan okuyan direniş destanının sonucunda elde ettiği bağımsızlığının en büyük sembolü olan İstiklal Marşı’nın hikâyesinin peşindeydik. Tahminimce 100 yıl önce bu günlerdi… Merhum Akif içindeki o aşk ve heyecanla Tacettin Dergâhının o küçük odalarında bir o yana bir bu yana savuruyordu kendini. İleri geri, içeri dışarı Allah’ım bu nasıl bir yürek yangını! Belki de Çanakkale Zaferinden beri içinde biriken her şey bütün kahramanlık öyküleri, bütün meydan okumaları birazdan burada dizlere dökülecekti. İşte 100 yıl sonra biz de bu heyecana tanık olacaktık. Akif’in dolaştığı bahçeden onun ömrünün üç yılını geçirdiği odasına geçecek onunla İstiklal Marşı’nın hikâyesine yolculuğa çıkacaktık. Tabiri caizse Akif Dedemiz anlatacaktı bize bu destanın hikâyesini…

Şairlerimizin Dikkatine!

Bilenler bilir Başkent Ankara en soğuk günlerini Şubat ayında yaşar. İşte yine 1921 yılının en soğuk günleriydi. Meşhur hikâyeyi hepimiz biliriz. Türkiye Büyük Millet Meclisi bir Milli Marş yazma yarışması açar. Hatta o gün gazetelerde bu yarışma yarışması şöyle duyurulur: “Şairlerimizin dikkatine; Milletimizin dâhili ve harici İstiklal uğruna girişmiş olduğu mücadeleyi ifade ve terennüm için bir İstiklal Marşı. Umur-u Maarif Vekili Celilesi’ nce müsabakaya vazedilmiştir. İşbu müsabaka, 23 Kanun-u evvel sene 36 tarihine kadar olup bir heyeti edebiye tarafından, gönderilen eserler arasından intihap edilecektir ve kabul edilen eserin güftesi için beş yüz lira mükâfat verilecektir.

Ve yine laakal beş yüz lira tahsis edilecek olan beste için bilahare ayrıca bir müsabaka açılacaktır. Bütün müracaatlar Ankara’ da Büyük Millet Meclisi Maarif Vekâletine yapılacaktır.”

Hamdullah Suphi Bey Mektup Yazıyor

Ancak Merhum Akif ucunda para ödülü olduğundan dolayı bu yarışmaya katılmayı kabul etmez. Zaten mecliste okunan onlarca marşta istenilen etkiyi oluşturmaya yetmez. Bunun üzerine Bakan Hamdullah Suphi Bey, Mehmet Akif'in marşa ödül koyulması nedeniyle katılmadığını öğrenince şaire yazdığı mektupta ödül konusunun uygun bir şekilde çözümlenebileceğini ve yarışmaya katılmasını belirtir: "Pek aziz ve muhterem efendim; İstiklâl Marşı için açılan müsabakaya, iştirak buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. Zat-ı üstadanelerinin matlup şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husulü için son çare olarak kalmıştır. Asil endişenizin icap ettirdiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehyiç [heyecanlanma] vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetimi arz ve tekrar eylerim efendim."

5 Şubat 1337 [1921], Umur-u Maarif Vekili Hamdullah Suphi

Korkma!

Bu sırada Mehmet Akif aynı zamanda Millet Meclisinde Burdur Mebusudur. Aralık 1920 sonlarına doğru Kastamonu’dan Ankara’ya gelen Akif eğitim bakanı Hamdullah Suphi ‘ nin bu mektubunu 5 Şubat 1921 tarihli mektubuyla aldığı İstiklal Marşı için işte bugün önünde durduğum bu Tacettin Dergâhına çekilerek çalışmaya başlar…

Muhteşem bir heyecan içerisindeyim heyecandan bacaklarım titriyor neredeyse. Birazdan biz de yanımdaki kıymetli dostlarla Akif’in o günkü heyecanını aynı yerde yaşayacaktık. Birden irkildim Merhum Yavuz Bahadıroğlu Hocamın anlattığı şu sözler çınladı kulağımda;

Bir gece yarısı kan ter içinde uykusundan uyandı Merhum Akif önce etrafına bakındı sağda solda hiçbir şey yoktu. Yattığı yerden duvara doğru döndü "besmele" eşliğinde: "Korkma!" dedi. Korkma!

Bu kelime, Peygamber Efendimiz ‘in Mekke'den Medine'ye hicreti sırasında sığındığı Sevr Mağarası'nda, muhteşem yol arkadaşı Hz. Ebubekir'in endişelenmesi üzerine söylediği teselli cümlesinin ilk kelimesinden alınmıştı:

Bağırıyordu o da Efendimizin Hz. Ebubekir’e seslendiği gibi

"Korkma ey Ebu Bekir, Allah bizimledir!" "Korkma ey Ebu Bekir, Allah bizimledir!"

Ve ardından devam etti…

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak;

O benim milletimin yıldızıdır parlayacak,

O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Biliyor Musunuz Tacettin Dergâhının Duvarları Konuşuyor!

İşte bu heyecanla önce dergâhın bahçesinde bir dolaştım. Kanuni Sultan Süleyman zammında yapılan Tacettin Sultan Cami’ni ziyaret ettikten sonra. Tacettin Dergâhına büyük önem verdiğini ve orada düzenlenen hiçbir sohbeti kaçırmadığını çok yakınlarından dinlediğim Merhum Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nu da ziyaret ettim. Ve ardından Akif dedemin istiklal Marşını duvarlarına kazıdığı bugün müze olarak hizmet veren dergâha doğru yöneldim. Bir salon ve bir odası vardı. Küçük olan oda da bir yatak başucunda bir rahlede Kuran-ı Kerim ve tesbih vardı. İçerdeki odada ise Merhum Akif, Hamdullah Suphi Bey ve bir balmumu heykel daha vardı. Daha önceki fotoğraflara baktığımda durmadan bu birkaç parça eşyanın yerlerinin değiştirildiğini görmem de ayrıca şaşırttı beni. Bir taraftan arkadaşlarımız çekim yapıyordu. Olanı biteni gördükçe adeta beynimden vurulmuşa döndüm! Burası bizim Milli Marşımızın yazıldığı yer değil mi? El üstünde tutulması gerekmez mi? Yıllarca unutulmuş kendi haline terkedilmişti zaten. Yoksa şimdi yeniden mi unuttuk? Allah razı olsun birkaç vatanperver sahip çıkmış buralara ve Akif’e. Ancak üzülerek gördüm ki yine terkedilmiş buralar. Sahipsiz bırakılmış.

Ne diyordu Akif;

Sâhipsiz olan memleketin batması haktır; Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.

İşte bu sebeple burası kahramanların canları ve kanları ile yazdığı destanın namına yaraşır, Akif’in destanına ev sahipliği yapacak bir yer olana kadar İstiklal Marşı ve özellikle Tacettin Dergâhı ile ilgili yazılarımı yazamaya devam etmeyi düşünüyorum.

Haklı Bir Sitem!

Öğrendiğim kadarı ile bu müze Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait. Ben sesimin ulaştığı tüm yetkililere seslenmek istiyorum! Seslenemeye de devam edeceğim… İstiklal Marşı Yılında İstiklal Marşı’nın yazıldığı yere Tacettin Dergâhına sahip çıkın!

Bence İstiklal Marşı Yılına özel olarak elimizdeki tüm işleri bir kenara bırakalım! Gelin önce Akif’e İstiklal Marşı’na ve bu manevi değeri paha biçilemez mekâna sahip çıkalım…

Etrafındaki, lavabodaki pisliği, temizlenmediği için kayıp düşen insanları saymıyorum... Kapıdan girer girmez kaba üslubu ile insanları azarlamaya yeltenen insanları buradan uzak tutalım. 500 km yol gittikten sonra karşımda böyle birini görmek beni adeta yıktı. Belki de yapmamız gereken en önemli iş bir kere buraya sahip çıkacak bir yöneticiyi buraya görevlendirmek olacaktır. Önüne gelene bağırıp çağıran, azarlayan tepeden bakan biri bu dergâha ve Merhum Akif’in emanetine sahip çıkamaz.

Gelin çok daha geç olmadan elimizi taşın altına koyalım yoksa hazin son belki yarın belki yarından da yakın…