Uzunca zamandır yerel basında ve bazı internet sitelerinde yazıyordum. Ulusal yazılı basında ve basın camiasının değerli ailesi Diriliş Postasındaki ilk yazım olması hasebiyle, gazetemiz okurlarına en kalbi selamlarımı sunarım.

Eğitimci kimliğimiz nereye gidersek gidelim bizleri terk etmiyor.

Eğitim camiasının bitmeyen, çözüldüğü düşünüldükçe daha da karmaşık hale gelen sorunları yakamızı bırakmıyor maalesef.

Ülkemizin geleceği için kaygılanan herkesin öncelikli meselesi eğitimdir.

Eğitimde ilerleme olmazsa adalet de tesis edilemez, ekonomik yönden gelişme de sağlanamaz, gelişen dünyaya ayak da uydurulamaz.

Ülkemizde yaşayan her insanın eğitimle uzaktan yakından ilgisi vardır. Kimi veli, kimi öğrenci, kimi öğretmen, kimi akademisyendir.

Hal böyle olunca da herkesin eğitim sorunuyla ilgili bir “fikri” de vardır.

Yıllardır eğitim sorunuyla ilgili yığınlarca araştırma yapılmış, şûrâlar düzenlenmiş, raporlar hazırlanmıştır.

Tüm bunlara rağmen temel sorunlar çözüme kavuşturulamamış başta da söylediğimiz gibi daha da karmaşıklaşmıştır.

Mimari özelliği ile göz kamaştıran, son model eşyalarla, bilişim teknolojisi ile donatılan okullar da eğitim sorununu çözememiştir.

Sorun olarak gördüğünüz nedir, diyeceksiniz doğal olarak…

Üniversitelerdeki yığılmalar,

İşsiz ve devletten iş bekleyen gençlerin sayısındaki artış,

Milli ve manevi yönden değersiz nesil yetişmesi,

Okullardaki disiplinsizlik,

Ailelerdeki ilgisizlik,

Özel okul ve üniversitelerin artması neticesinde oluşan fırsat eşitliği ilkesinin ihlali,

Gelenek, göreneklerinden yoksun, batı kültürüne teşne nesil yetişmesi,

Eğitim fakültelerinin öğretmen yetiştirmedeki yetersizliği,

Öğretmenlerin kendilerini geliştirmelerindeki isteksizliği,

Okullara yönetici atama kriterlerinin düzene oturmayışı,

Yabancı dil eğitimi…

Saymakla bitmeyecek olan sorunlar…

Peki, sorunlar bunlar, sorunları herkes sayar, çözüm önerisi ne peki?

Yukarıda saydığımız sorunlara tek tek çözüm önerisi sunmak hiçbir işe yaramayacaktır.

Zira o sorunların hepsinden yetkili kişilerin her birinin haberi vardır. Çözüm önerisi getiren de olmuştur. Pansuman niteliğindeki çözüm önerileri ile bir yere varılamamıştır.

Temele inmek esastır. Deprem fay hattındaki binanın daha sağlam bir bölgeye taşınması şarttır. Bunun için de;

Milli Eğitimi yönetenler, 27 Aralık 1949 yılında imzalanan Fulbright anlaşmasını yeniden ele almalı veya bu anlaşmayı yırtıp atmalıdır.

Bu konuyu konuşmanın vakti geldi artık. Yoksa dünyanın en donanımlı insanını Bakan yapın Milli Eğitim Sorununu çözemez…