Hep bahsederiz değil mi; eğitim sistemimiz kötü, kalifiyeli elaman yetiştiremiyoruz, işsizlik aldı başını gidiyor, mesleksiz zanaatsız bir nesil yetişiyor… Hepsi doğru eyvallah. Peki çözüm nedir? Çözüme dair kim ne ortaya koyuyor? Ortada bir sorun olduğu muhakkak; fakat sorunun giderilmesine dair planlama var mı, yoksa geçici çözümler üreterek problemleri halı altına mı süpürüyoruz? Uyanın, tsunami geliyor! Evet, tsunami diyorum; çünkü ülkemizi türlü sıkıntılara sürükleyecek bir “felaket” çok yakınımızda: Okumuş fakat sadece kâğıt üzeri bilgiye sahip, pratikten yoksun ve ne yapacağını bilmeyen bir nesil çalışma hayatının kapısını zorlamaya başladı.

*****

Türlü sıkıntılara sürükleyecek tanımlamasını boşa kullanmadım; zira işsiz bir genç anarşinin, terörün, yağmanın kamu düzenini tehdit eden tüm oluşumların “pençesine” en yakın kişidir. Manevi yönden düşünecek olursak da, şeytanın vesvese ve tuzaklarına en açık bireylerdendir. O halde bu sorun çok ciddi bir sorundur ki her ilçeye  “abidik gubidik” bölümler açıp öteleyerek yahut çeşitli sosyal yardımlarla geçiştirebilecek bir konu değildir. Buradan “insanlar okumasın” gibi bir sonuç çıkaracak bir aklı evvel var ise ona acil “ şifa” diliyorum!

*****

Hâlihazırdaki iş hayatını zorlayan ve “ekmek derdine düşen” nesil için kısa vadeli çözümler üretilmeye çalışılabilir; lakin arkadan gelen nesil için daha kalıcı çözümler bulunmalıdır ki olası “felaket” baş edilemez bir hale dönüşmesin. Peki ne yapılabilir? Evet, en önemli konu da budur. Millet olabilmenin en önemli gereklerinden biri bireysel çıkarlardan ziyade toplumsal menfaatlerin ağır basmasıdır. Böylesine ağır bir sorun var iken; kalem sahibi yazarak, işveren yeni iş alanları açarak devlet de planlamasını yaparak çözümün paydaşı olabilir.

******

Sözü çok uzatmadan kıt aklımla üstünkörü düşünebildiğim çözümü sizlerle paylaşmak istiyorum: Ülkemizin geleceği tarım ve sanayidedir; ama bu düşünce “Okumazsan sanayiye gidersin” diye çocuklarını “tehdit eden” ebeveynler yahut başarısız öğrencilerini “senden anca kaportacı yahut tornacı olur” diye “korkutmaya” çalışan eğitimcilerle olacak iş değil. Ülkeyi üreterek büyütmek istiyorsak bir kere bu yersiz ve zararlı kalıplardan kurtulmamız lazım… Tüm sanayi bölgelerinin girişlerine alın terinin ve üretmenin kutsallığını anlatan yazılar yerleştirilmeliyiz. Ortaokul çağındaki çocukların sık sık sanayilere getirilerek üretim ve hizmet süreçlerini yakından takip etmeleri sağlanıp, lise çağındaki gençler meslek öğrenebilmeleri için yaz dönemlerinde istihdam edilmelidir. Yani “Haydi gençler sanayiye” diyebilmeli ve OSB’lerde onları cezp edecek şartları sağlamalıyız. Evet, ağaç yaş iken eğiliyor; üniversite çağındaki bir gencin sanayide meslek öğrenebilmesi “40 açıdan” çok daha zor. Hele ki türlü hayallerle üniversiteden mezun olmuş, ömründe sanayide 1 hafta dahi çalışmamış ve üstelik sanayinin kir pas olduğu algısıyla yetişmiş bir genci “vasıfsız eleman” olarak istihdam edip yetiştireceğinizi düşünüyorsanız çok beklersiniz! Bu yazıyı sadece girizgah olarak kabul edelim lütfen. Nasipse gerisi gelecek. Kalın sağlıcakla.