Ruhsuz robotların insan yerine ikame edilmeye çalışıldığı bir çağda, ruhunu kaybetmiş insanoğlu geleceğe dair kaygı taşıyor.

Anlamsızlığın anlam, anlamın anlamsızlık kazandığı bir zaman dilimindeyiz.

Anlamsızlığın ve amaçsızlığın anlam kazandığı, haz ve hızın daha da hızlandığı bir dönemden geçiyoruz.

Oradan oraya savruluyor, düştükçe düşüyoruz.

Düşerken bizi ayakta tutacak tutamakları gözlerimiz ne arıyor, ne de tutmaya çalışıyoruz.

Öyle bir derdimiz/kaygımız/amacımız yok.

Anlamsızlık kuyusuna yuvarlanan 21. yüzyıl insanı, düşmüş olduğu yerden memnun kalmış olacak ki, çıkmak/kurtulmak için bir çaba içerisine de girmiyor.

Modern insan maalesef değerli olanı değersiz olanla değiştiriyor; kıymetli olanı kaybetme pahasına kıymetsiz olana rağbet ediyor.

Hem de bunu gönül rızası ile yapıyor.

Kâr ettiğini sandığı bir ticarete girişiyor; ama hakikatte zarar ediyor.

Acınacak haline seviniyor, üzülecek durumuna mutlu oluyor.

Özgürlük dediği şeyin nefsine, haz ve keyfine köle olduğundan bihaber yaşamını sürdürüyor.

Esareti yalnızca bedenin esir edilmesi olarak anlıyor, algılıyor.

O sebeple kölelikten kurtulamıyor.

Olmak için çaba sarf etmesi gereken insan, görmek/görünmek/göstermek için ölüyor adeta.

Görmek için bir çift göz yeterken, olmak için çok daha öte şeylere/gayretlere ihtiyaç var.

Ve insan olduğu/olmaya çalıştığı kadar vardır, var olur. 

Hiçbir meta, haz ve keyif insanın kalbini mutmain etmiyor, edemiyor.

Bu sebepledir ki, varlık içerisinde 'yokluk' çeken, yokluk içerisinde var olan insanlar var.

İflas etmiş bir halde olduğumuza bakmaksızın, sahip olunan şeylerin kibri ile böbürlene böbürlene yürüyoruz.

Oysa yaşam daha çok görünenin ötesinde bir şey.

Hakikaten insan için yaşam dediğimiz şey yalnızca biyolojik varlığın devamından/sürdürülmesinden ibaret addedilebilir mi?!

Hayatı biyolojik yaşam sınırlarına hapsedenler, ancak o kadarcık var olabilirler.

Hayatın da bir ruhu vardır.

Bir şeyin ruhu o şeyin anlamı, amacı, her şeyi demektir.

Ruhsuz beden gömülür, amaçsız eylem beyhudedir.

Anlamsız hayat yaşam mıdır?

Dünyaya gönderilen/fırlatılan insan, buraya ait olmamalı ki, vakit geldiğinde, zaman dolduğunda yükünü sırtlanıp yoluna devam ediyor.

O halde insanın ait olmadığı yere haddinden fazla aitmiş gibi davranmasının ne anlamı var?

Dünyayı kazanmak uğruna, sahip olduğu en değerli şeyleri bozuk para gibi harcamasının neye/kime yararı var?

Shakespeare’in ifadesiyle: "Neye yarar insan dünyaları kazanıp da ruhunu kaybettiyse..."