Buffon’un da dediği gibi; “Aşk, her şeyden önce temastır.”

Katılmamakla birlikte bu cümleye Enis Batur’un Yazboz kitabında rastladım. Batur bu cümleye Sciascia’nın günlüklerinde rastlamış. Sciascia, Gide’in Yapraklar’ında. Gide, Balzac’ın bir metninde.

Bir cümle dolaşır kâinatı. Yeter ki çıksın zihinden. Ve tanışsın başka bir zihinle.

Enis Batur, Kitap Evi’nde “Kitaplı dünyanın insanları farklı bir kabilenin üyeleriydi bir bakıma…” diyordu. Acı Bilgi’de “’yazmak ve kurtulmak’ diyor bir fısıltı: ‘bir sonrakine kıskıvrak kelepçe’”. Enis Batur için kitaplı dünyanın insanlarının yaşadığı kabilede, yazıya kelepçelenmiş bir kabile lideri denilebilir. Öyle ya 150’den fazla kitap yazmış, yayıncılık kariyerine nice seriler, çalışmalar sığdırmış, kültür programları hazırlamış birinden söz ediyoruz. Hayatı kitaplarla geçmiş: Yazarak ve okuyarak. Enis Batur kalemin hiç bitmeyen mürekkebi. Belleğin daim diri hali. Sözcüklerin onulmaz utkusu. Dilin, bir seyyah arzusuyla keşfettikçe daha da derine salındığı labirent. Batur, şiirden denemeye, gezi yazısından eleştiriye her türde kalemini konuşturan bir yazar, yazın adamı. Örgü teknikleri üzerine bir roman denemesi alt başlığıyla yazdığı “elma” romanı gibi, bazı bazı “melun” metinlerin sahibi.

Batur, televizyonlara iş yapmış ama televizyonlarda boy göstermemiş biri. O söyleyeceklerini kitapları aracılığıyla söylüyor. Kaleminde gösterdiği cüretkârlığı, konuşmacı olarak göstermiyor. Bir yazarın kalemiyle konuşması gerektiğine mi inanıyor sadece? Bilmiyorum. Yeniden Yazboz’a dönelim. Yazboz’da geçer: Denis Roche, litterature (edebiyat) kelimesini lutte et rature (döğüş ve bozuşturma) olarak dönüştürmüş. Enis Batur da tekrar tekrar dönüştürüyor, bozuşturuyor, sarmalıyor, kıskıvrak yakalıyor, serbest bırakıyor ve tekrar peşine düşüyor. Bazen bir sanat eserinin, bazen kayıp bir bilginin, özün, tözün, bazen felsefi bir tartışmanın, bazen bir şairin, bazen şiirin, dizenin, bazen insan ruhunun, inancın, duyguların, bazen toplumun, sosyolojinin, bazen tarihin, bazen bilimin, bazen de kendisinin peşine… (Öyle ki bir kravatın bile!)

Batur’un şiirleri bir yitim üzerine değil, bir yitimden kıl payı kurtulmuş veya yitimin üstüne basarak geçmiş bir kahramanın sezgileri/serzenişleri. Batur bazen serzenişte, bazen çığlıkta ama hep gür bir sadanın kıvrımında. Gölgesine kelimelerin düştüğü, heybesinde anlatımların cirit attığı bir yazar. Her kitabında şapkasından bu kez ne çıkaracak merakına düştüğümüz bir dil sihirbazı. Çakma aydınlardan, ucuz politik söylemlerin kucağına sığınarak kendisinden söz ettiren vasıfsız entelektüellerden, Nobel ile var olanlardan ortalığın karman çorman bir vaziyet aldığı Türkiye’de gerektiğinde ördek tüyleriyle ilgilenme zarafeti ve ciddiyeti gösteren bir ilim insanı! Batur bir konuşmasında “Eğer bir toplumun bütün bireyleri son hücrelerine kadar aktüalitenin, gündemin siyasetin içinde yer alırlarsa o toplum güdük alır” demiş, bir laboratuvar çalışmasını anlatıp “birileri ördek tüyü üstünde çalışmalı” demişti. Yazılarımı okuyan az buçuk insan bilir: Politik dilden uzak, kendi gündemimi yazarım. Kendi gündemimiz olmalı. Birileri ördek tüyü üzerinde çalışmalı. Enis Batur’a hürmetle…

Haftanın kitap tavsiyesi: Sekizinci Günahın Sonrası/ Enis Batur