Bazılarımız onlara “sokak hayvanı” diyoruz, bazılarımız “sahipsiz hayvanlar” ama bugüne kadar işittiğim en güzel tanımlama geçtiğimiz günlerde dinleyici olarak katıldığım bir 3D etkinlik olan Evcil Hayvan Zirvesi’nde yapıldı. Sokağın hayvanları…

Sokağın hayvanlarının sorunları ve oluşturdukları sorunlar çok. Bu sorunlar genel olarak 4 boyutta değerlendiriliyor. Halk sağlığı, hayvan sağlığı, çevre sağlığı ile hayvan hak ve refahı.

Sokağın hayvanları, pek çoğu insanlarda hayati öneme sahip hastalıkların konakçısı. Kuduz, kist hidatik, toksoplazmoz, salmonelloz, leptospiroz bunlardan sadece birkaçı.

Bir de bu hayvanlardan korkan, saldırılarına maruz kalarak yaralanan veya hayatını kaybeden insanlar var.

Benzer şekilde sokağın hayvanlarının da yaşam mücadelesi kapsamında bir birlerine verdikleri zararların yanı sıra açlığa, susuzluğa, soğuğa, yağmura hatta insan şiddetine maruziyetleri söz konusu. Zaten pek çoğunun kendilerinin veya ebeveynlerinin evden kovulmuş ve terkedilmiş olmalarının verdiği duygusal travma yetmezmiş gibi. 

Her şeyin başı sevgi ancak sadece hayvan sevgisi soruna çözüm bulmaya yetmiyor. Konuyu “Veteriner Halk Sağlığı” perspektifi ve “Tek Sağlık” yaklaşımı ile değerlendirmek gerekiyor. 2004 yılında çıkarılan “Hayvan Hakları Kanunu” önemli kazanımlarımızdan olmakla birlikte Mecliste oluşturulan Hayvan Hakları Komisyonu çalışması sonucunda oluşturulan güncellenmiş yasanın çok yakında çıkması bekleniliyor.

Belediyelerle ilgili mevzuat başıboş ve sahipsiz hayvanlar ile ilgili hizmetler ile hayvan barınaklarının oluşturulmasını belediyelerin sorumluluğuna vermiş durumda. Ülkemizde toplam bin 397 belediye bünyesinde 250 civarında büyüklü küçüklü hayvan barınağı olduğu bilinmekte. Ancak bunların büyük bir bölümünde, yeterli bütçe ayrılamadığından ve veteriner hekim ile hayvan bakıcısı istihdam edilemediğinden ideal şartlarda hizmet verilemediği bilimsel makalelere dahi konu olmuş.

Dünyada bazı gelişmiş ülkeler sahipsiz hayvanlar sorununu itlaf ile çözmeye çalışıyor. Ancak bu bizim kültürümüze uygun bir çözüm olamaz.

Sokaklarda sahipsiz hayvan popülasyonunun kontrol altına alınmasındaki en etkili ve insancıl yöntem kısırlaştırma olarak kabul ediliyor. Bu güne kadar pek çok belediye kısırlaştırmayı denedi ancak bir çözüm olmadı. Başarısızlığın nedeni kesinlikle kısırlaştırmanın etkisiz bir yöntem olması değil işlemin münferit olarak yapılması ve süreklilik arz etmemesi. Bugün yapmamız gereken yurt genelinde gerekli koşulların oluşturularak uzman veteriner hekimler tarafından bir kısırlaştırma seferberliğidir.

Bu kısırlaştırma seferberliği ile birlikte yeni hayvanların sokağa terk edilmesini engellemek için mutlaka hayvanlarda kayıt ve kimliklendirme zorunluluğu ile hayvan sahiplenmenin zorlaştırılması ile ilgili düzenlemelerin etkili yaptırımlar ile birlikte hayata geçirilmesi gerekmektedir.