İnsanlığın kurtuluşu, İstanbul Sözleşmesi'ne bağlıydı.

İstanbul Sözleşmesi, uygulamadan kaldırılmasaydı ne kadın cinayeti kalırdı ne kavga dövüş olurdu ne de çözülmemiş sorunumuz kalırdı.

Aileler gül bahçesine döner, babalar nezaket timsali olur, anneler şefkat ve merhamet dağıtırdı.

Boşanmalar biter, evlilikler artar, annesiz babasız çocuk kalmazdı.

Ne kocasından şikâyetçi kadın ne de karısından şikâyetçi koca kalırdı.

İstanbul Sözleşmesi; ahlakın, namusun, millî ve manevi değerlerin yegâne koruyucusu idi. Bu değerlerin teminatı olan, İstanbul Sözleşmesi'ni kaldırmak akıl tutulması değil de nedir?

LGBT gibi eş cinselliği savunan, ahlaksızlığı yaymaya çalışan, cinsiyetsiz bir toplum oluşturmaya çalışan sapık ve sapkın oluşumları engellemenin, toplumsal çürümeye mani olmanın, ahlaki çöküşe dur demenin tek çaresi İstanbul Sözleşmesi'ni uygulamaktı.

Bu sözleşme kaldırılarak millî ve manevi değerleri toplum tabanına yayıp insani değerleri hayatın merkezine koymanın önüne geçilmiş oldu.

İstanbul Sözleşmesi yürürlükte iken bu sözleşmenin yılmaz savunucusu olan partilerde, derneklerde, kurumlarda ne taciz oluyordu ne tecavüze yeltenen... Velev ki böyle bir şeye kalkışan densiz, ahlaksız, namussuz çıksa bu kurumların kadın savunucusu, ahlak abidesi idarecileri bu ahlak ve namus düşmanlarına hayatı zindan eder, en ağır cezaları almaları için çalışırlardı İstanbul Sözleşmesi'nden aldıkları güçle.

Şimdi İstanbul Sözleşmesi kaldırıldı ya kadınlar sahipsiz, korumasız kaldı. Her erkek katil olma potansiyeline sahip, her kadının cinayete kurban gidebilme ihtimali var. İstanbul Sözleşmesi olmadan erkekleri kim durduracak, kadınları kim koruyacak? Erkek denen zalim canavarlardan kadın denen mazlumları koruyacak bir dayanak kalmadı İstanbul Sözleşmesi'nin kaldırılması ile...

Hâlbuki Batı'da ne kadın cinayeti var ne tacize ne tecavüze rastlanıyor. Kadınlar gül bahçesinin en güzel gülü muamelesi görüyor, her kadın koklanmaya kıyılamayan gül gibi el üstünde tutuluyor.

İstanbul Sözleşmesi, uygulamaya girdiği günden beri kadın cinayeti dört kat (121’den 474’e) artmış olabilir ama bu sözleşmenin kadını korumadığını hatta kadına şiddeti ve kadın cinayetini artırdığı anlamını çıkarmak art niyetli bir yaklaşımdır. Kutsal sözleşmeye laf etmek için yeterli sebep değildir.

Şu İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı, İslamcılar siyasette ve toplumda bu kadar etkili olmasaydı ne kadın cinayeti kalırdı ne de kadın istismarı!..

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre cinayetlerin %85’i, tecavüzlerin ve şiddetin %50’si, kadına şiddet olaylarının %70’i, trafik kazalarının %70’i alkolden kaynaklanıyor ve İstanbul Sözleşmesi’ni savunanların da %90’dan fazlası alkol kullanıyor, alkolün yol açtığı olumsuzlukları görmezden geliyor olabilir hatta alkolü özendiriyor olabilir. Alkol tüketenlerin İslamcılarla alakası olmayıp tamamına yakının kendini çağdaş, laik görenler ve İstanbul Sözleşmesi’ne toz kondurmayanlardan oluştuğu, cinayetlerin de çok büyük çoğunluğunu bunların işlediği kısmına ise fazla takılmayın!..

Şimdi işlenecek tüm cinayetleri, yaşanacak tüm taciz ve tecavüzleri, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasına bağlama ve algıları yönetme zamanı!..

Hazır mıyız?