Kıymetli dostlar öncelikle sizleri selamların en güzeli olan Allah’ın selamı ile selamlıyorum. Bugün sizlerle yakın tarihimizin en çok konuşulan isimlerinden biri olan çoğumuzun siyasi ve ideolojik kalıplarla bakarak yanlış tanıdığımız Enver Paşa üzerine konuşalım istedim.

Harp Okulu’nu ikincilikle bitirdi!

Osmanlı Devleti’nin son döneminde rol oynamış asker, siyaset adamı ve İttahat ve Terakkinin liderlerinden olan Enver Paşa 23 Kasım 1881’de İstanbul’da doğdu. Asıl adı İsmail Enver’dir. Gagavuz kökenli Ahmet Bey’in Oğludur. 1894’te Manastır Askeri Rüştiyesini, 1899’da Mekteb-i Harbiye’yi bitirdi. Daha İstanbul’daki Erkan-ı Harbiye Mektebi’nde okurken siyasi görüşlerini yönlendirecek tetkiklere girişti. İlk kez orada kendisinden bir sınıf aşağıda bulunan Halil (Kut) ile birlikte tutuklanıp Yıldız Sarayı’nda sorgulandı. Kasım 1902’de mektebin 2.’si olarak kurmay yüzbaşı rütbesi ile mezun oldu.

Merkezi Selanik’te bulunan 3. orduya atandı. Manastır ve Üsküp’te görev yaparken kolağalığına terfi etti. 1906’da binbaşı oldu. Avrupalıların küçük Balkan devletlerinde sürdürdükleri oyunlarla yakından ilgilendi. Arkadaşları ile birlikte devleti kurtarmanın yolları üzerinde düşünmeye başladı. 1 Ekim 1907’de kendi isteği üzerine Rumeli’de eşkıya takibi ile görevlendirilmesi geleceğini yönlendiren önemli kararlardan biri oldu. Verilen görev, sadece basit haydutları yakalamak değil çeteciliğe ulusçu bir nitelik eklemiş ve çevredeki Bulgar, Yunan, Sırp Devletlerinden destek gören komitacılarla birlikte mücadele etmekti. 1908’de Genç Türkler İhtilali ile yıldızı parlayan Enver Paşa’nın hızlı yükselişi 1913’te yarbayken yine aynı senenin sonunda albaylığa, 19 gün sonra 1 Ocak 1914’te Paşalığa yükselmesiyle başladı. Kabineye Harbiye Nazırı olarak girdi; Genelkurmay Başkanlığı’ndan bir süre sonra da Başkumandan Vekilliğini de eline aldı.

Meşrutiyeti ilan etti!

1906’da Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ne daha sonra da 1907’de İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girdi. Bu cemiyette etkin rol oynadı. Selanik Merkez Komutanı Albay Nazım Bey’in öldürülmesi olayı cemiyet mensuplarına yüklenince Selanik’ten kaçarak bir süre izini kaybettirdi. II. Meşrutiyet’in ilanı için padişahı zorlayan, başkaldıran III. Ordu subayları arasında Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Enver Paşa da vardı. 10 Temmuz 1908 de Köprülü ilçesinde tek başına Meşrutiyeti ilan etti. Aynı gece II. Abdülhamid, Meşrutiyet’i ilan etmek zorunda kaldı.

31 Mart Olayı (13 Nisan 1909) üzerine İstanbul’a dönerek Hareket Ordusu’na katıldı. Anadolu’da Mustafa Kemal’in yönetiminde başlayan Milli Mücadele Hareketine katılmak için girişimlerde bulundu. 12 Eylül 1920’de Bakü’de toplanan “Doğu Hakları Kurultayına’’ katıldı. I. Dünya Savaşı’nın ardından Almanya’nın yenilgisi ve Osmanlıyı Sevr Antlaşmasına sürükleyen çöküşün ardından Kasım 1918’de ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. 1922 yılının 4 Ağustos’una kadar yurtdışında çalışmalarını sürdürdü. 4 Ağustos 1922’de Duşanbe yakınlarında Pamir eteklerinin Çeğan Tepesi’nde Bolşeviklerce vurularak şehit edildi.

Enver Paşa Alman kuklası değildi!

İttihat ve Terakki tarafından Enver Paşa Almanlarla ittifak sağlamak için görevlendirilmişti. Paşanın ilk girişimleri Alman Büyükelçi Hans Von Wongenheim tarafından reddedilmiş olmasına rağmen II. Wilhelm’in Şahsi emri ile 2 Ağustos 1914’te tarihi ittifak antlaşması imzalanmıştı.

Antlaşmanın imzalanmasının ardından Akdeniz’de İngilizlerden kaçan Goben (Yavuz) ve Breslav (Midilli)’nin satın alındığı ilan edildikten sonra bu gemilerin Amiral Suşon komutasında Sivastopol ve Odesa limanlarını bombalaması ile Osmanlı Devleti kendini bir anda savaşın içinde buldu. Fakat burada şunu özellikle belirtmem gerekir ki Osmanlı Devleti zaten 2 Ağustos 1914 tarihinde Almanya ile imzaladığı antlaşma ne kadar tarafsızlığını ilan etmiş olsa da savaşın içerisindeydi. Çünkü antlaşmanın 2. maddesine göre Almanya Rusya’ya karşı savaşa girerse Osmanlı Devleti de Almanya’nın müttefiki olacaktı ve bu antlaşma imzalanmadan bir gün önce yani 1 Ağustos 1914 tarihinde zaten Almanya ile Rusya savaşa başlamıştı.

Bilenen en önemli yanlışlardan biri de bu antlaşmanın Enver Paşa tarafından imzalandığının söylenmesidir. Bilinenin aksine Sadrazam Sait Halim Paşa, Talat Paşa ve Halil Bey ‘de antlaşmayı imzalayan heyette bulunuyordu.

Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesinin ardından Enver Paşa Harbiye Nazırı olarak harekâtın komutasını eline almıştı. Harekâtın yönetilmesi konusunda Enver Paşa’nın Alman kuklası olduğuna dair söylentiler ise bizzat Alman belgeleri tarafından yalanlanıyordu. Çünkü Alman belgelerinde birçok defa Enver Paşa’nın Almanlarla çatıştığından hatta bu çatışmaların zaman zaman çok üst seviyeye çıktığını görüyoruz. .

Savaş içinde yedi düvele karşı Enver Paşa komutasında Osmanlı Ordusu büyük bir mücadele vermiş ve büyük destanlar yazmıştır. Bu destanlardan biri de Ruslara karşı Kafkaslarda verilen büyük mücadele ve Sarıkamış Harekâtıydı. Harekâtın ayrıntılarına girmeyeceğim ama meral edenler daha önce kaleme aldığımız Sarıkamış yazısını okuyarak harekât hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olabilirler.

Emperyalist İngilizlere karşı ortak cephe çalışması

Enver Paşa 1-2 Kasım 1918’de İttihat ve Terakki’nin diğer üyeleri ile birlikte Alman denizaltısı ile Odesa ya geçmiştir. Ancak onun yurtdışı macerası diğer ittihatçılardan çok farklıydı. O yurtdışında da vatanı ve dini için çalışmaya devam etmiştir. En büyük hayali Kafkasya ya geçip Bakü Merkezli bir hükmet kurmaktı. Bunun için 1920 tarihinde Moskova ya gelmiş, burada Lenin ve Çiçerin gibi ünlü komünist liderlerle görüşerek onlara İngilizlere karşı ortak bir strateji planı sunmuştu. Bu esnada ise Kafkaslar Bolşevik egemenliği altında idi.

Milli Mücadele döneminde Enver Paşa’nın asıl hedefi Anadolu’ya geçerek mücadeleye kaldığı yerden devam etmekti. Bunun için birçok girişimde bulundu. Fakat Trabzon Vali Vakili Sami Sabit Bey’in aldığı tedbirler ve Sakarya Zaferinin kazanılması üzerine Anadolu’ya geçemeyen Enver Paşa’nın artık dönüşü olmayan bir yola girmişti.

Şehadete giden yol

Bunun üzerine ilk olarak Ruslarla birlik olarak Orta Asya’ya yönelen Enver Paşa burada ava çıkma bahanesi ile 30 arkadaşı ile birlikte Taşkent'ten ayrılarak Ruslara karşı Türkistan milli hareketini yürütmeye başladı. Aslına bakarsak artık bu yapılan son direnişti. Ya muvaffak olacaklardı ya da şehit.

Enver Paşa 42 yıllık hayatının 10 ayını Türkistan’da, Türkistan’ın gelecekte bağımsızlığına kavuşması inancı ile özgürlük mücadelecilerinin birliğini sağlama çabası ile ve hiç yorulma bilmeyen savaş azmi ile yaşamıştır. Fakat Enver Paşa istediği sonuca ulaşamadan 4 Ağustos 1922 tarihinde Kurban Bayramı’nın birinci günü bayramlaşma töreni esnasında Ruslarla çıkan çatışma esnasında şehit oldu.

Bu büyük kahraman asker 42 yaşında Türklük ideali uğruna şehit düştüğü Türkistan topraklarında diğer şehitlerle birlikte Abı derya Suyu kenarında ve vadisindeki Abı derya Köyünde bir pınarın başındaki ceviz ağacı altında toprağa verilir ve Türkistan yeniden özgürlüğüne kavuşuncaya dek burada inatla bekler. İdeallerinin gerçekleştiğini görünce de 4 Ağustos 1996’da ebedi istirahatgâhına çekilmek üzere özel bir uçakla İstanbul’a getirilerek Şişli’de bulunan Abide-i Hürriyet Şehitliği’ne defnedildi.

Tören esnasında onu toprağa vermek üzere mezara inen Ayvaz Gökdemir, Enver Paşa’nın naaşının 70 yıldır hiç bozulmadan kaldığını söylemektedir.

Sadece Turan Devleti değil İslam İmparatorluğu

Yapılan son yayınlarda, ortaya bir iddia daha atılıyor: Paşa'nın "Turancı" olduğu... Ancak bu fikri savunanlar için Enver Paşa’nın hayatının son dönemlerindeki tüm yazışmalarını elinde bulunduran Murat Bardakçı’nın şu sözleri oldukça önemli diye düşünüyorum:  “Ellerinde belge olmadan yayın yapan hayranlarını belki şaşırtacağım ama daha açık söyleyeyim: Enver Paşa'nın hayali bir "Turan Devleti" değil, Orta Asya'dan Hindistan'a, hattâ Türkiye'ye kadar uzanacak bir İslâm İmparatorluğu’dur. Bu imparatorluğun temelinde koyu bir şeriat değil, İslâm'ı “ortak değer” kabul eden bir federasyon düşüncesi vardır, Paşa'nın böyle bir devlet kurma çabasının sebebi de, o senelerin tek süper gücü olan İngiltere ile mücadeledir. Daha da önemlisi: Enver Paşa hayalperestti ve romantikti, ama "Orta Asya'ya Turan'ı kurmak için gidiyorum" gibisinden tek bir söz bile etmemişti ve emin olun, bütün hatalarına rağmen, içerisinde bulunduğu şartlardan böyle bir söz etmeyecek kadar haberdardı…” (15.07.2009)