Aşılamaz sıkıntılarda, ispat edilemez iftira ve yanların gün yüzüne çıkmasında sabırla, “Zaman her şeyin ilacıdır” diyerek rahatlar hep mağdurlar, mazlumlar…

Gerçekten de öyle olmuştur hep tarih boyunca…

Zaman nice yalancıları, müfterileri, zalimleri ifşa ederek rezil ve zelil etmiştir…

“Zamanın şantiyesi” hakikati ortaya çıkarmak adına dur-durak bilmeden harıl harıl çalışarak, anlık hevesler ve çıkarlar uğruna feda edilen onur ve haysiyetlerin iade-i itibarını sağlayabildiği için ve bunun vaadini de zamanın ve hakikatin “Malik”inden aldığı için her dönemin sarsılmaz “havale” mekânı olmuştur…

Evet, “zamanın şantiyesi” tarih boyunca hep çalıştı; çünkü insanlık tarihinde iyi ve kötü mücadelesi her dönemde devam etti…

Elbette her dönemin yalanları ve yalancıları, kendi şartları içerisinde değerlendirilmek durumunda…

İşte tamda bu anakronik zemine düşmeden “bugünün zamanının şantiyesi”ne bir göz atmak ve bu şantiyenin elindeki işleri, bugünün koşullarında yorumlamak zorundayız…

O zaman göreceğiz ki, insan ilişkilerinin çok daha karmaşıklaştığı, elde edilecek makam, imkân ve servetlerin değerinin çok daha yüksek olduğu bu çağın en başta yalan ve iftiralar, ayak operasyonları olmak üzere “zamanın şantiyesi”ne devrettiği ne kadar da zor, çetrefilli işler var…

Nüfus artışının getirdiği ilişki ağlarındaki giriftlik de buna eklendiğinde, “bugünün zamanının şantiyesi”nin yoğunluğunu tahmin etmek, hiç de zor olmasa gerek…

Yalancıların, müfterilerin, muhterislerin imkan ve kabiliyetleri, suç işleme ve kötülük yapma biçimleri nasıl ki karakter değiştirerek daha sofistike hale geldiyse “zamanın şantiyesi”nin imkan ve kabiliyetleri de onların bu manevralarını algılayabilmek adına kendini geliştirdi, dönüştürdü…

Adeta “hakikatin gözü” olan ve şantiyeye kanıtlar sağlayan kameralar, kayıt cihazları ve onurlu vicdanlar da artık günün getirdiklerine karşı her an hazır ve kayıttalar…

“Zamanın şantiyesi” her zamankinden daha donanımlı artık ve daha hızlı bir şekilde iade-i itibar yapmaya devam ediyor…

Ama bununla yetinemez elbette…

Onuru incinmiş, haysiyeti zedelenmiş tek bir insan kalmayıncaya kadar onur ve haysiyet cellatlarından hep birkaç adım daha önde yürümeye devam etmek zorunda…

“Zamanın şantiyesi”nin en mühim işçileri, hiç kuşkusuz “ adalet” dağıtıcılarıdır…

Elbette imar faaliyetinde zamana yardım en büyük adalet, “ilahi” adalettir…

Lakin beşeri adaletinde kendi sorumluluğunu vicdanıyla ve vicdanları rahatlatacak şekilde yerine getirmesi gerekir; zaman baskısını da ensesinde hissederek…

“Geciken adalet adalet değildir” sözünün mimarlarına da bu yakışır sanırım…

Şayet “Merhamet ambarı vicdanlar”ımız henüz stoklarını tüketmediyse “zamanın şantiyesi”nden önce yüreklere su serpilecek demektir…

İnsanlığı sabır testine tabi tutmadan, adaleti yerine getirecek merhametli, adil yüreklerle ilgili umudumuzu yaşatmak zorundayız…

Aksi halde, “zamanın şantiyesi”nin aydınlattığı bir hakikat, beşeri adalet dağıtanların değil, ilahi mahkemenin adaleti olacaktır…

Hükmü -nasıl olsa her koşulda- imar eden “zamanın şantiyesi” adına “tarihin mahkemesi” mi verecek?

Oysa ilahi adalet bu şansı önce insana verdi; izzet bulsun diye…

Peki, beşeri adalet kendini bu izzetten mahrum mu bırakacak?

Ben, bırakmayacağı umudunu koruyanlardanım; hem de adalet sistemimize son yıllarda ciddi türbülans yaşatan haysiyetsiz FETÖ fedailerine rağmen…