İnsan; şekil olarak Kur’an’ın ifadesiyle “en güzel biçimde yaratılmıştır.” Fizikî varlığı ve biyolojik ihtiyaçları gibi özellikleriyle diğer canlılara benzese de insanı diğer canlılardan ayıran ruhtur. Bir başka ifadeyle İnsanı insan yapan O’nun ruhudur. 

Tin Suresi 4. Ayet: “Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır.”

“En güzel biçim” diye çevrilen “Ahsen-i takvim” tamlaması bu bağlamda insana Allah tarafından verilen en güzel ve en mükemmel biçim ve yapıyı, bu sayede insanın, yeryüzü varlıkları içinde gerek fizyolojik gerekse ruhsal ve zihinsel yetenekler bakımdan en mükemmel ve en seçkin canlı olarak yaratılmış olmasını ifade eder. 

Yaratılmışların en mükemmeli olan insanda bulunan –âyetteki deyimiyle– bu güzelliğin kaynağı, Allah’ın ona ruhundan üflemesi (bk. Sâd 38/72, 75), “kendi sûreti üzere” (kendi sıfatlarından ona –insanlık düzeyinde olmak üzere– lütufta bulunarak) yaratması (bk. Buhârî, “İsti’zân”, 1; Müslim, “Birr”, 115), onu yeryüzünde halife kılması (bk. Bakara 2/30; bilgi için bk. Süleyman Uludağ, “Ahsen-i Takvîm”, DİA, II, 178) vb. lütuf ve inayetleridir. 

Âlimler Allah’ın insandan daha güzel mahlûku olmadığı kanaatindedirler. Zira Allah insanı canlı, bilen, irade sahibi, konuşan, işiten, dinleyen, gören, düşünüp tedbir alan, hikmetle hareket eden ve bütün bu özellikleri sayesinde fizik bakımdan kendisinden daha güçlü varlıklar üzerinde bile hâkimiyet kurabilen, kültürler ve medeniyetler geliştirebilen bir varlık olarak yaratmıştır ki bütün bu vb. sıfatlar aynı zamanda ilâhî sıfatların bir kısmının insandaki yansımaları, tecellileridir. (Kur'an Yolu Tefsiri C.5 S.646)

İnsan bu üstün yönleriyle sahip olduklarının kıymetini bilerek geliştirmeye çalışmalı, yoksun olduklarına hayıflanmak yerine yaratanın, bizim her hâlimizi bildiğinin bilinciyle yüce Allah’ın insana verdiği kıymeti ve yüklediği sorumluluğu unutmadan yaşamalıdır.

Allah, nimetlere ulaşmayı birtakım sebeplere bağlamıştır. Nimete ulaşmaya vesile aramayanlar nimetlerden mahrum olurlar. Bu kural hem dünya hem de ahiret nimetleri için geçerlidir. 

Rızkı veren elbette Allah’tır evet ama rızkı elde etmek için çalışmak, ona ulaşmak için gayret içinde olmak Allah’ın sünnetullahıdır. Bir kimse, Allah “Rahim”dir, “beni korur” diyerek yüksek bir yerden kendini atarsa sünnetullah gereği Allah’ın yarattığı yer çekimi kanunu gereği yere çarpar ve yaşamını yitirir. Bütün bunlar Allah’ın bu kâinata koyduğu sünnetullahı/ilahi kanunlarıdır.

Karşılaşılan her sonuç insanın kendi iradesiyle gerçekleşir. Hz. Peygamber’e "Tedavi için kullandığımız ilâçlar, şifa niyetiyle okunan dualar ve (düşmanlardan) korunmak için kullandığımız koruyucu şeyler hakkında ne dersiniz, bunlar Allah’ın kaderinden bir şeyi geri çevirir, değiştirir mi?" sorusuna cevap olarak "Bu saydıklarınız da Allah’ın kaderindendir" diye cevap vermişlerdir. (İbn Mace, Tıb,1)

Hz. Muhammed’in (sav) yıkılmaya yüz tutmuş bir yapının önünden geçerken yürüyüş temposunu artırmış olması üzerine çevresindekilerden dikkatini çekmiş olanların: "Ey Allah’ın Elçisi! Allah’ın kazasından mı kaçıyorsun?" demeleri üzerine Hazreti Peygamber’in: "Evet, Allah’ın kazasından, kaderine kaçıyorum." (Müslim, Kader, 1) diye cevap vermesi konunun anlaşılmasında dikkat çekici bir örnektir.