Yaz ayları yaklaşıyor. Sahile bakan orduevlerinde slip mayosunu giyip, Sözcü ve Cumhuriyet okuyarak Atatürkçü Atatürkçü güneşlenmeyi özleyen emekli amiralleri hararet bastı galiba. Kanal İstanbul, Montrö ve İstanbul Sözleşmesi üzerinden darbeci tripler attılar. Klasik ‘’irtica’’ söylemleri de cabası… Şirin gözükmek için de biraz FETÖ’ye dokundurup biraz da Mavi Vatan edebiyatı yaptılar.

Oysa girdikleri fikir andropozlarından dolayı sağa sola sataşan bu bayat vesayetçiler incelendiğinde gayet net görülüyor:

Kimi, PKK’nın silah bırakmaması için yalvaran tipleri destekliyor; kimi de yargı çapında FETÖ’nün ayrıcalıklarından yararlanıyor… Kimisi, HDP için bir öyle bir böyle konuşan tutarsızın teki; kimisi de monşerlere has bir damak tadıyla NATO’nun parmaklarını yalıyor…

Şehitlerimizi “saygıyla anarak” martaval okumasınlar.

Namaz kılan bir subaya duydukları nefretin çeyreğini dahi PKK’nın, FETÖ’nün, DHKP-C’nin elemanlarına gösteremediler.

Şehitlerimizin kanında onların da vebali var.

DHKP-C militanlarıyla mutlu pozlar veren, FETÖ’nün cirit attığı partilerde siyaset yapan, YPG’ye terör örgütü bile diyemeyen bu hadsizlerin tamamında milletimizin hakkı var.

Neyse ki Karadeniz’deki dengeleri, Suriye’deki ikili oyunları, Doğu Akdeniz’deki varlık sebebimizi, Güney Kafkasya’yı, Kıbrıs’ı vs. bu “emekli zihinler”e göre ölçüp biçmiyoruz.

Neyse ki iç ve dış politikaları, sermaye oligarklarının oyuncağı olmuş bu vesayetçi yobazlara göre şekillendirmiyoruz.

Neyse ki devlet aklını, RAND raporlarından çıkan fantezileri kurtuluş belleyen askeri ve bürokratik statükoculuğa emanet etmiyoruz.

Fakat bütünüyle de bu despot yapılanmadan kurtulabilmiş değiliz. Yirmi küsur yıldır verdiğimiz bütün savaşlarda bu gericiliğin taktığı çelmelerle uğraşıyoruz. Sanayi ve teknoloji atılımları yapmamız yetmiyor. Yapılanın yıkılmaması için sürekli bu zihniyetle uğraşmak zorunda kalıyoruz. Millet iradesine yapılan her besleme saldırıda çok daha büyük vakit kaybediyoruz.

Muhalefet desek aynı tas aynı hamam.

HDPKK’nın Atatürkçü ilke ve inkılaplara bağlı müttefiki CHP; “gündem değiştirme” ve “mağduriyet oluşturma” gibi kronik ithamlarla klişe hesaplar peşinde. Halktan gerekli desteği göremeyince şaibeli tepkiler veriyorlar. İYİ Parti ise; bildiri kılıflı muhtıraya parti içinden gelen fiilî desteği örtmek için “zevzeklik” mesajları veriyor. Saadet, Deva, Gelecek üçlüsü de her zamanki mide bulandırıcı tavrı gözetiyor…

Velhasıl…

Askerimizle askerimize(!), halkımızla halkımıza(!), medyamızla medyamıza(!), devletimizle devletimize(!) karşı mücadele ediyoruz. İhanetin cehaleti parmağında oynattığı enteresan bir coğrafyada yaşıyoruz.

Aşkla, şevkle “hodri meydan!” diyoruz.

Biz, “tuzak kuranların en hayırlısı”na iman ediyoruz…