Son zamanlarda bir kafa karışıklığı hastalığına yakalandık. Sadece kafa karışıklığı olsa masum bir durumdan daha da ötesi var. Her konuyu ve olayı abartıyor, pireyi deve yapıyoruz. Evde uydurduğumuz yalana çarşıda inanıyor ve onun da propagandasını yapıyoruz.  Küçük detaylardan büyük sonuçlar çıkararak onun üzerinden kesin yargılar oluşturuyoruz. Bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi oluyoruz. Dedikoduyu, dertlenmeyi seviyoruz ama düzelmesi için bir adım atmıyoruz.

Kesin yargılıların yanı sıra bir de kesin inançlılar var. Bir şeye inandı mı sonuna kadar gider. Hiç sorgulamaz, hiç düşünmez, hiç sorma ihtiyacı duymaz. Onlar için ara tonlar yoktur. Bir mesele ya aktır ya da kara. Onlar abartıda da sonuna kadar giderler. Sevgiyi abartırlar, nefreti abartırlar. Gözleri kör olmuş, kulakları sağır ve de kalpleri mühürlüdür. Ne anlatılsa boşuna, fayda etmez. Onların abartmaları sonucunda sevdikleri puta, sevmedikleri şeytana dönüşür. İki aşırılıkta da varılan sonuç felaket olur. Sevgide de düşmanlıkta da orta yolu tutarak aşırıya kaçmamak esas olmalıdır. Eşimizi, evladımızı, hocamızı, liderimizi severken onu puta dönüştürmemeye dikkat etmeliyiz.

Kötümserler, aza kanaat getiremeyenler her zaman oldu, bundan sonra da olacak. Ancak kötümserliğin, abartının galebe çaldığı bir toplumda şükür kaybolacak ve mutluluk olmayacaktır. Ben iyimser ve kanaat etmeye çalışan bir insanım.Ama etrafımda o kadar çok şikâyetçi insan görüyorum ki içim kararmaya başlıyor. Bu kötümserlik ve şikâyet hali bütünleşik bir kampanya gibi etrafımızı kuşatıyor. Komplo teorilerine inanmam ama zaman zaman bilinçli bir propaganda kampanyasıyla mı karşı karşıyayız diye düşünmedende edemiyorum.

Körlerin fil tarifi gibi yakaladığımız ilk uzvu bütün sanıp başlıyoruz ahkâm kesmeye. Maalesef halimizi ve haddimizi bilmiyoruz. Hiç bilmediğimiz ya da az bildiğimiz konularda yapacağımız yorumların nasıl tehlikeli yerlere varacağını düşünmeden konuşup duruyoruz. Buna toplumsal işletme körlüğü diyebiliriz. Kendi içimize kapanıyor dünyanın gidişatından bîhaber hale geliyoruz.

Öğrenmek, düşünmek ve de idrak etmek için çok büyük fırsatlar var elimizde. Tüm insanlığın hep birlikte ders çıkarması gerektiği zor zamanlardan geçiyoruz. Ancak hala küçük hesaplar peşinde koşuyor, gerçeği ıskalıyoruz. Birbirimizin hakkını, hukukunu korumuyoruz. Mazluma, yoksula, kimsesize sahip çıkmıyoruz.

Mevlâ önümüze bir fırsat daha çıkardı. Mübarek Ramazan ayı nedeniyle hem kendimizi hem de insanlığı düşünme zamanıdır artık. Bismillah deyip bir başlangıç yapalım. Bir adım atalım, birçok sonucun kendiliğinden oluştuğunu göreceğiz. Heybemize biraz azık, biraz iyilik koyalım, Yunus gibi çalalım açılmayı bekleyen kapıları.

Bu kutlu ayda biraz kendimizi dinleyelim. Muhasebe yapalım. Gönül terazimizde iyilik kefesini dolduralım. Böylece hayatımız ve ömrümüz bereketlenecek, iyilik yaptıkça çoğalacağız. İyilerin ve ahlaklıların galip geldiği dünyada artarak huzurunkapılarından geçeceğiz. Ve sonunda Rabbimizin huzûruna pâk olarak varabiliriz inşallah.