On Bir Ayın Sultanı Ramazan ayı rahmeti ve bereketiyle geldi. Ümmeti Muhammedin bu rahmet ikliminden gereği gibi istifade edebilmesi ümidiyle Ramazan’da yapabileceği birçok ibadetler bulunuyor.

RAMAZAN VE KUR’AN

Kur’an, Ramazan ayında indirilmeye başlanmıştır. Kur’an’ın indirildiği gece olan Kadir Gecesi, bu ayda saklıdır. Yani Ramazan, Kur’an ayıdır. Ramazan’da mukabele okumaya ayrı bir önem verilmesi de bundandır. Ramazan ayından bahsederken burada Kadir gecesi için bir parantez açmanın faydalı olacağı kanaatindeyiz.

Kadir Gecesi’nin önemi ve fazîleti: “Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır” ayeti, bir kişinin bir kocaman ömrün kazancını bir gecede elde edebileceği müjdesini veriyor. İnsanın hayatı içerisinde Kadir gecelerini ihya etmesinin hesabı ise, asla yapılamaz. İbadet ehli kişiler bu büyük müjdeye nail olurlar inşallah.

Zaman ve mekânlar, kendilerinde meydana gelen önemli olaylarla değer kazanırlar. Kadir Gecesi’ni bu derece değerli kılan en önemli husus, dünya ve âhiret mutluluğumuzun reçetesi olan Kur’ân-ı Kerîm’in bu gece indirilmeye başlanmış olmasıdır. Kur’ân-ı Kerîm’in yeryüzüne indirilişi ve Peygamberimizin (sav) insanlığa son peygamber olarak gönderilmesi, dünya tarihinin en önemli hadisesidir.

RAMAZAN ORUCU FARZDIR

İslâm’ın temel farzlarından ve beş şartından biri de tutmakla mükellef olanların, Ramazan ayı boyunca Allah için oruç tutmalarıdır.

İlgili âyetler, meâlen şöyledir:

“Ey îman edenler! Oruç, sizden önce gelip geçmiş kimselere farz kılındığı gibi, size de sayılı günlerde farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.

Sizden her kim, hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (Fazla yaşlılıktan veya iyileşmesi umulmayan bir hastalıktan dolayı) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere, bir yoksulu doyuracak fidye gerekir. Kim de gönülden (fidyeyi artırıp) hayır yaparsa bu, onun için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüklere rağmen) oruç tutmanız, sizin için daha hayırlıdır.

Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu yanlıştan ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın, kendisinde indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler, onda oruç tutsun…” (2 Bakara 183-185.)

Hasta ya da yaşlı olup oruç utamayanlar için günlük bir fitre miktarı fidye emredilmektedir. Bu da toplumun sosyal dengesi açısından çok önemlidir. Hesap edildiği zaman fakirlerin eline önemli bir meblağ geçtiği görülür. Buna da gücü yetmeyenler vermekle yükümlü değildirler.

FITIR SADAKASI VACİPTİR

Ramazan ayının sonuna yetişen ve temel ihtiyaçları dışında en az nisap miktarı mala sahip bulunan her hür Müslümanın, vermesi vacip olan bir sadakadır. Buna fitre de denir. Yaratılışın gereği ve şükrü olarak, baş-göz hakkı olmak üzere verilen bir bağıştır.

Fitre, Ramazan’da tutulan oruçların kabûlüne, ölüm esnasındaki sıkıntılardan ve kabir azabından kurtuluşa bir vesîle durumundadır. Bununla yoksullar, bir nebze rahatlamış ve bayram sevincine katılma imkânı bulmuş olurlar.

Fitreyi bayram namazına çıkmadan önce, hatta Ramazan’ın başından îtibaren herhangi bir günde vermek lâzımdır.

Hür, Müslüman, küçük, büyük, erkek ve kadın, akıl sahibi veya akıl hastası kimseler, nisap miktarına sahip iseler, fitre vermekle yükümlüdürler.

Aile reisi, evin küçük çocukları da dâhil olmak üzere bütün aile fertleri namına fıtır sadakası verir. Bu meblağ bir toplum için hiç de küçümsenecek bir rakam değildir.

TERÂVİH NAMAZI

Ne yazık ki günümüzde teravih namazını yok saymaya kalkanlar var ki, bu bir art niyetten başka bir şey değildir. O kesinlikle vardır ve bize ulaşmıştır.

O, erkek ve kadınlar için müekked (kuvvetli) bir sünnettir. Cemaatle kılmak da sünnettir. Çünkü Rasûlullah (Sallâllahü Aleyhi ve Sellem), Ramazan’ın bazı gecelerinde bu namazı mescitte cemaatle kılmıştır. (Nesâî, kıyâmü’l-leyl 4)

Terâvih namazı, Ramazan ayına mahsus olup yatsı namazından sonra ve vitirden önce kılınır. Bu namazın, gece yarısından veya gecenin üçte birinden sonraya ertelenmesi müstehaptır. Kılınamayan bir teravih namazı, kaza edilmez. Terâvih, tek başına kılınabilir. Fakat terâvihte cemaat olmak, en sağlam görüşe göre sünnet-i kifâyedir. Yani bir camide hiç kimse terâvihi cemaatle kılmazsa hepsi mes’ul olurlar.

Terâvihin müstahap olanı 20 rekâttır. 36 rekât da kılınabilir. Sekiz rekâtın müekked sünnet olduğunda şüphe yoktur. Hz. Ömer (ra) zamanında, onun ictihâdıyla 20 rekât olarak mescidde cemaatle kılınmaya başlanmıştır.

Terâvih, kelime olarak “tervîha”nın çoğuludur ve dinlenmek, nefsi rahatlatmak anlamındadır. Her dört rekât sonunda bir miktar beklenip istirahat edildiği için terâvih adını almıştır.

Her iki rekâtta bir selâm vererek, on selâmla bitirmek daha fazîletlidir.

İ'TİKÂF

Bir yerde durma, bekleme, kendini bir yere kapayıp dışarı çıkmama demektir. Fıkhî terim olarak, bir mescitte i'tikâf niyetiyle bir süre durmaktan ibarettir. Kadınlar ise kendi evlerinde mescid edindikleri odalarında i'tikâfta bulunurlar. Onlar için fazîletli olan budur.

Adanan bir i'tikaf vacip, Ramazan’ın son on günündeki i'tikâf kifâye yoluyla (bölge halkına yönelik, toplumsal) müekked sünnettir. Başka bir zamanda ibadet niyetiyle mescitte yapılan i'tikâf ise müstehaptır.

İ'tikâf bizzat Kitap ve Sünnet ile sabittir. İ'tikâfla ilgili âyetlerden biri şudur: “Mescidlerde i'tikâfta iken hanımlarınıza yaklaşmayın.” (2 Bakara 187) Mübah olan cinsel ilişkiyi terketmenin istenmesi, onun bir ibadet olduğunu gösterir.

Peygamberimiz (Sallâllahü Aleyhi ve Sellem) de, Medîne’ye geldikten sonra vefatına kadar Ramazan’ın son on gününde i'tikâfa girmiştir. (Buhârî, îtikâf 1, 6.)

ZEKÂT

Yukardaki ibadetler genelde Ramazana mahsus iken, zekât öyle değildir. Tabii ki mukabele de yani Kur’an okumak da her zaman gereklidir ve hayata geçirilmelidir. Zekât, nisap miktarı denilen zenginlik ölçüsüne, hicri takvime göre, hangi ayın hangi gününde sahip olunduysa, gelecek yıl o tarihte de elinde bulunduğu zaman, o tarih itibariyle verilmesi gerekir. Ancak Müslümanlar genelde Ramazan ayında eda ediyorlar. Bu da sanki Ramazan ayına mahsus bir ibadet gibi anlaşılabiliyor. Kişi gelecek yıla mahsus zekâtını öncesinde, mesela aylara bölerek fakir ya da talebelere verebilir. Vakti gelince de hesap edip kalanını dağıtır.

Zekât farz bir ibadettir. Zengin kimse onu mutlaka iyi hesap etmelidir. Bilmiyorsa ehline sormalıdır. Yoksa vebali ve cezası büyüktür. Çünkü o, fakirin zengindeki hakkıdır.

GELDİN Mİ SEN EY ŞEHR-İ RAMAZAN!

Şafaklar kadar ümit yüklü,
Ufuklar kadar apaçık,
Bir dolunay ihtişamıyla,
Seni bekleriz,
Ey Şehr-i Ramazan!
 *
Geceler kadar sır yüklü,
Yıldızlar kadar derin,
Bembeyaz karlar misâli serin,
Seni isteriz,
Ey Şehr-i Ramazan!
 *
Sahurları manâ yüklü,
Seherleri gözü yaşlı,
Gönüller sevda dolu,
Seni bekleriz,
Ey Şehr-i Ramazan!
 *
Şefkat çağlayanı insanlar,
Sanki rahmet yüklü bulutlar,
Sana yakılır onca ağıtlar,
Seni gözleriz,
Ey Şehr-i Ramazan!
 *
Doyar seninle açlar,
Kalmaz artık açıklar,
Sana yanar yüreği yanıklar,
Seni ararız,
Ey Şehr-i Ramazan!
 *
Açlığı hisseder doygunlar,
Barışa koşar kırgınlar,
Kucaklaşır onca kullar,
Gel artık sen,
Ey Şehr-i Ramazan!
 *
Top sesi bekler çocuklar,
Ne de tatlıdır o oruçlar,
Unutulmaz geçse de yıllar,
Haydi durma gel,
Ey Şehr-i Ramazan!
 *
Mahyaların minarelerinde,
Kandiller yanar seninle,
Ev, çarşı, pazar bereketinle,
Gel gayri gel,
Ey Şehr-i Ramazan!
 *
Bir manâsın sen bambaşka,
Kur’an’ı taşırsın adeta sırtında,
Bir ömür yüklü Leyle-i Kadrinde,
Neredesin sen,
Ey Şehr-i Ramazan!
 *
Ufuklara çevrilir gözümüz,
Nurunla dolar her yerimiz,
Bir başkadır sana sevgimiz,
Geldin mi sen,
Ey Şehr-i Ramazan!
 *
Gülecek artık yetimler,
Açacak şimdi o güller,
Bağışlanacak nice kullar,
Geldin mi sen,
Ey Şehr-i Ramazan!
 *
Bir sadâ gelir yanık yanık,
İşte ebediyete uzanan tanık,
Olmamıştı cehennem bunca sönük,
Geldin mi sen,
Ey Şehr-i Ramazan!
 *
Hani günahkârlar, neden suskun,
Günah cîfesi nasıl da durgun,
Meğer şeytanlar zincire vurgun,
Geldin mi sen,
Ey Şehr-i Ramazan!
 *
Aylar arasına rahmetle girersin,
Mağfiret deryasın açıverirsin,
Sonuçta âzadlığa koşturursun,
Geldin mi sen,
Ey Şehr-i Ramazan!
 *
Bir ziyafettir akşamların,
Dolar taşar camilerin,
Bambaşkadır teravihlerin,
Geldin mi sen,
Ey Şehr-i Ramazan!
 *
Bir sevinçtir yaşanan sonunda,
Cıvıltılar yükselir sabahında,
Buluşur kullar bayram namazında,
Bayram mı oldun,
Ey Şehr-i Ramazan!