İnsanın nutkunun tutulduğu vakitler oluyor.

Konuşamaz hale geldiği, cümle kuramadığı, söylenecek sözünün olmadığı vakitler.

Sözün söylenmesinin anlamını yitirdiği vakitlerden söz ediyorum.

Söyleyecek sözümüzün olmamasından değil, ayan beyan aşikâr olan, ortada olan bir hakikatin üzerine gevezelik etmeye hicap duymaktan bahsediyorum.

ABD’nin soykırım teranesiyle yatıp kalkıyoruz birkaç gündür.

Bir yandan işin tarihsel gerçeklerini, soykırım iftirasının nasıl bir yalan olduğunu ortaya koymaya çalışıyor, bizzat Ermenilerden tanıklar gösteriyor, meselenin iftiradan ibaret olduğunu anlatmaya çabalıyoruz.  Diğer yandan Ermeni çetelerinin yaptıkları katliamları anlatıyor, aslında gerçek katilin bu çeteler olduğunu dile getiriyor, deliller sunuyoruz.

Haklılığımızı anlatmak için yırtınıyoruz. Yırtınıyoruz da, kime?

Türkiye’yi S-400 Hava Savunma Sistemleri’ni satın aldığı için yaptırımlara tabi tutan, F-35 programından çıkartan ancak NATO üyesi Yunanistan, Bulgaristan ve Slovakya’nın S-300 kullanıyor olmasını görmezden gelenlere…

Kime?

Bosna’da, Srebrenitsa’da 8 bin 373 masum canın BM askerlerinin önünde kıyımdan geçirilmesini seyredenlere…

Kime?

Kimyasal silahlarını denetime açmadığı bahanesiyle Irak’ı işgal eden, 1 milyon 200 bin sivili katleden binlerce kadına tecavüz eden, bir Ramazan Bayramı günü sabahı Saddam Hüseyin’i idam eden, arkasından da ‘Kimyasal silah yokmuş, pardon” diyenlere...

Kime?

Afganistan’da ABD’den ellerindeki joystick ile yönettikleri insansız hava araçlarıyla binlerce sivili sakat bırakan, çoluk çocuğu katledenlere…

Kime?

Amerika kıtasının keşfedildiği günden itibaren 70 milyon Kızılderili’nin kökünü kazıyanlara…

Kime?

Bir anneye yavrusunun cesedini bile çok gören, 16 yaşındaki Gazzeli Muhammed’in cenazesini üç yıl sonra teslim eden İsrail isimli barbar devletini himaye edenlere…

Onlara ve içerideki satılmış uşaklarına söylenecek tek söz var. Hadi oradan!

Biliyoruz…

Karabağ zorunuza gitti. Libya zorunuza gitti. Suriye zorunuza gitti. Ayasofya zorunuza gitti.

Ayasofya minareleri, sizin ve içerideki uşaklarınızın canını çok yaktı, biliyoruz.

Canınızı yakmaya devam edeceğiz!

***

Diriliş Postası okumak yarını okumaktır

Diriliş Postası’nda Bismillah dediğimiz gün, “Sözünü yarınlara söyleyen gazete olmak” için çalışacağımızı deklare etmiştik. Bu yüzden tarihe kayıt düşmek ve yarını anlamak için dünü okumak dışında dün olup bitenle işimizin olmadığını farklı cümlelerle ifade etmiştik.

Diriliş Postası olarak yarın için ne söyleyebiliriz, bunun derdini taşıyoruz.

Bir gazete olarak misyonumuzun da olan bitenin anında cep telefonumuzun ekranına düştüğü bir çağda dünde kalanı tekrar etmek olmadığının bilincinde ve farkındayız. Sadece son bir ay içerisinde gündeme aldığımız konularda nasıl haklı çıktığımızı gördük.

Mozambik’te ABD tarafından DEAŞ ismiyle oyuna sürülen terör organizasyonları amacın ne olduğunu ortaya koymuştu. Dünyanın en büyük hidrokarbon yataklarına sahip ve yakın gelecekte en büyük doğalgaz ihracatçısı ülkelerden biri olması beklenen Mozambik’te Total’in yatırımlarının olduğu bölgede gerçekleştirilen terör eylemleri sonuç verdi ve Total dün bölgedeki yatırımlarından vazgeçme kararı aldı. DEAŞ’ın bölgede ortaya çıktığı günlerde ABD’nin Mozambik’e yaptığı ‘Askeri yardıma hazırız’ teklifini de yeniden hatırlamakta yarar var.

Elbette, Maymuncuk Mozambik’te manşetimizi de…

Yine KKTC’yi ilgilendiren iki yeni gelişme de Diriliş Postası olarak dikkat çektiğimiz iki hususun teyidi oldu. Bir Zamanlar Kıbrıs dizisindeki gerçeklerle yüzleşmekten rahatsız olan Rum taraftarı KKTC’liler, huzursuzluklarına virüs kılıfı uydurmuş dizinin gala törenini topa tutmuştu.

Aynı kesim Cenevre’de yapılacak görüşmeler öncesi virüslü virüslü sokağa inerek Rum tarafıyla tek devlet olma konusundaki taleplerini yükseltmeye başladı.

Bu eylemlerin üzerine İngiltere’nin KKTC’yi tanımaya hazırlandığı haberi geldi.

KKTC’de sokakların ısıtılma hazırlıklarına dikkat çektiğimiz “Bu neyin hazırlığı?” manşetimiz ve İngiltere’nin Türkiye tezlerine yakınlığının yanı sıra bölge ülkelerinin Türkiye’ye yanaşma çabalarıyla birlikte okuduğumuz “Hepsi kapımıza gelecek?” manşetleri de bugün olan bitene yeterince ışık tutuyor. Arşivden okuyabilirsiniz.

Ne demiştik, yarına sözümüz var. Diriliş Postası okumak yarını okumaktır.

Bunu gün geçtikçe daha iyi anlatacağız inşallah.