Çarlık dönemi Rusya’sı, Orta Asya’yı denetimi altına aldıktan sonra neredeyse her on yılda bir Türklerin isyanı ile karşılaştılar. Orta Asya Türkleri, Rus hâkimiyetini bir türlü kabul etmediler ve bu tahakkümden kurtulmak için de yüzbinlerce şehit verdiler.

Bugün Orta Asya’nın her karış toprağı masum ve mazlum Türklerin kanı ile sulanmıştır. Çarlık Rusya’sı döneminin sonuna kadar Türklerin mücadelesi hız kesmeden devam etti.

Bolşevik ihtilalinden sonra Rusya’nın yönetimine hâkim olan Lenin ve Stalin, geçmişten beri gelen tecrübelerin ışığında bu meseleyi kökten halletmek için bazı projeleri hayata geçirdiler. Bu projelerden bazıları, Orta Asya’yı kendi içinde bölerek suni milletler ortaya çıkarmak, Türklerin geçmişleri ile irtibatlarını kesmek için Arap alfabesi yerine ilkönce Latince ve sonra da Kril alfabesini kullanmaya mecbur etmek ve sürgünlerle halkın mücadelelerini sekteye uğratmak olarak sayılabilir.

Stalin döneminin 1924’ten sonraki bir uygulamasının sonunda bugünkü Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan ortaya çıkmış oldu.

Rusya, bu bölmeyi bölge halkının isteği ve huzuru için değil, kendisinin daha iyi tahakkümü ve hâkimiyeti için yaptı. Zira her bölgenin sınırları belirlenirken, ileride derin ihtilaflara kaynaklık edecek problemli alanlar bıraktı. Yani Kazakistan’ın bir kısım toprağını Kırgızistan ve Özbekistan’a, Özbekistan’ın bir kısım toprağını Tacikistan ve Kırgızistan’a vermek gibi istenildiği zaman patlamaya hazır sorunlar oluştu. Bunun dışında yeni yetişen nesle okullarda kendilerinin Türk değil, Kırgız, Kazak, Özbek ve Türkmen gibi farklı suni milletlerden olduğu bilincini yerleştirmeye çalıştı. Kısmen bu plan tuttu.

Hatta bugün “anklavlar” olarak tabir edilen Kırgızistan içinde Tacik toprağı, Özbekistan içinde Kırgız toprağı gibi çatışmaya müsait alanlar oluşturuldu. Mesela Kırgızistan'da Özbekistan’a ait Şahimerdan, Soh, Çongara ve Cangayil; Tacikistan’a ait Voruh ve Batı Kalaça anklavları, Özbekistan'da da Kırgızistan’a ait Barak köyü ve Tacikistan’a ait Sarvak anklavları bulunmaktadır.

Birkaç gündür Fergana bölgesinde yaşanan Kırgızistan ile Tacikistan arasındaki “su meselesinden” ortaya çıkan çatışmanın kaynağı geçmişteki bu kasti bölünmenin bir meyvesidir. Son bir-iki günde iki taraftan da ölenlerin sayısı tahminlere göre yüze yaklaşmıştır. Olayların daha da büyümesinden endişe edilmektedir.

Olayların çıktığı bölge ve gidişata bakılırsa, Fergana Vadisi’nin bundan sonra sıcak olayların yoğun olarak patlak vereceği bir alan olduğu görülmektedir. Fergana, Orta Asya’nın kalbidir. Vadi, Özbekistan, Tacikistan ve Kırgızistan’ın denetimi altındadır. Tarihi ipek yolu güzergâhıdır. Son dönemde artan radikal grupların yeşerdiği ve güzergâh olarak kullandığı bir alandır. Ekonomik olarak da Orta Asya’nın en verimli yeridir.

Bu nedenle Kırgızistan-Tacikistan arasında son zamanlarda cereyan eden çatışmalar zinciri sıradan bir “su meselesi” olarak görülmemelidir. Bölge, Amerika, Rusya, Çin ve batı istihbaratlarının merceği altındadır ve meşum çehrelerin cirit attığı bir alan haline gelmiştir.

Fergana Vadisi’nde ortaya çıkan Kırgız- Tacik çatışması, Kafkasya, Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika’da cereyan eden olaylardan bağımsız olarak görülmemelidir. Bölgede mühendislik yapan, hesap kitap içinde olan güçler, aynı zamanda hem Kafkasya ve hem de Ortadoğu’da kargaşanın başını çekmektedirler.

Kırgız-Tacik sınırındaki çatışmaların zeminini hazırlayanlar, bir süre hakem olarak bölgeye yerleşirlerse hiç şaşırmamak gerekir.