O halde piyasa kapitalizminin sosyal ve iktisadi açmazlarını tatbik etmek durumunda kalan dünya ülkelerinin ki bu ülkeler arasına İslâm ülkelerini de dahil ediyorum, ekonomik anlamda sil baştan başlıyoruz dediklerinde karşılarında bulacakları İslâm’ın iktisadi esasları nedir? Bu soruya cevap verebilmek adına öncelikle İslâm’ın değişmeyen esaslarına ve bu esasların kaynağına değinmem gerekiyor.

İnsanı içten ve dıştan kuşatarak düşünce ve davranışlarını temellendiren din, yüce bir varlığa bağlılık ilkesini temel almaktadır. İlkçağlardan beri bireysel ihtiyaçlarını zaman zaman karşılayamayan insan bu çaresizlik durumunda kendisine inanç yolu ile çıkış aramıştır. Bu özelliğinden dolayı insanlarda din duygusu içten gelen bir süreci yansıtmaktadır. İslâm âlimleri dinleri hak ve batıl dinler olarak tasnif etmektedir. Ancak hak din olarak sadece İslâm gösterilebilir. Bu tasnifin temel dayanağı Kur’an ayetleridir.

“Şüphesiz Allah katında din İslam'dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir.” (Âl-i İmrân, 3/19)

Din kelimesi Arapça deyn kökünden gelmektedir. Deyn kelimesinin Türkçe karşılığı olarak borç yahut yükümlülük karşılığını gösterebilirim. Böylece din olgusunu, semantik olarak belirli bir zaman dahilinde ödenmesi gereken borç, yerine getirilmesi gereken yükümlülük olarak anlamlandırabiliriz.

Bu anlamlandırma üzerinden din kavramına yönelik olarak insanların sosyal davranışlarını belirleyen prensipler bütünü olarak bireylerin inanç ve düşünce kalıplarına dair değerlendirmelerini muhteva eden zihni fonksiyonlarını, tavırlarını, davranışlarını ve diğer insanlar ve varlıklarla süregelen ilişkilerini düzenlerken dikkat etmesi gereken ilkeler tarifini yapabilmem de mümkündür.

Bu tariften anlayacağınız üzere din sadece bir inanç sistemi değil aynı zamanda insanların davranışlarına yön veren (muamelât) emir ve yasaklar sistematiğidir. Zira bu özelliğinden dolayı insanların sosyal davranışlarını ve ilişkilerini belirleyen en önemli unsurdur.

Bu açıklamalardan çıkarsama yapabileceğiniz üzere İslâm dininin değişmeyen esasları iman, amel ve ahlâk boyutlarıdır. İnanmak, gönülden bağlanmak manâsına gelen itikad, İslâm açısından yorumlandığında Allah’a (cc.), peygamberlerine, meleklerine, kitaplarına, ahiret gününe, kaza ve kadere inanmaktır. Amel esasları ise insanların yaptıkları işler ve sosyal ilişkileri ile ilgili olan hükümler, emirler ve yasakları tarif eder.

Son olarak İslâm ahlâk esasları ise ahlakın güzelşemesini, vicdanın ve ruhun yükselmesini amaç edinir. İtikad, amel ve ahlâk olarak tasnif edebildiğimiz bu esasların kaynağını Kur’an-ı Kerim, Sünnet, icma ve kıyas teşkil etmektedir.

O halde İslâm dininin amel esasları insanların sosyal davranışlarını kapsayıcılığından dolayı iktisadi münasebetlerin genel çerçevesini de ortaya koyacaktır. Böylece İslâm’ın sosyal ve iktisadi dengesini aramak adına çıkılan bu yolun anlamı, bu yöndeki arayışlara batı paradigmalarına yöneltilen tezatlıklar üzerinden değil, İslam’ın amel esasları üzerinden cevap bulunduğunda kıymetlenecektir.