Ramazan ayında Mescid-i Aksa’da ibadet eden Müslümanlara saldırmakla yetinmeyen İsrail, Kudüs’teki ihlallerine misillemede bulunan Gazze Şeridi’ni de hedef aldı.

İşgal güçlerinin düzenlediği hava saldırılarında aralarında çocukların da olduğu çok sayıda Filistinli şehit oldu.

Batı Yaka’da ve 1948’de işgal edilen topraklarda işgalcilerle Filistinliler arasında çıkan çatışmalarda da şehitler ve yaralılar var.

Filistin’de yaşananlar maalesef İslam dünyasının genelinin içinde bulunduğu acınası durumun yansımasından başka bir şey değil.

Onca İslam ülkesi bir araya gelip İsrail’in devlet terörüne engel olamıyor.

Suya sabuna dokunmayan açıklamalar ve kâğıt üzerinde kalan kınamalar, dünyanın gözü önünde cinayetlerini sürdüren işgalcilerin umurlarında bile değil.

Bölgedeki diktatör rejimler varlıklarını sürdürebilmelerinin ABD’yi memnun etmeye bağlı olduğuna ve Beyaz Saray’ın desteğini alabilmenin yolunun da İsrail’le iyi ilişkiler kurmaktan geçtiğine inanıyorlar.

Arap Baharı’nın ilk dalgası diktatörlükleri sarsmış ve İsrail’i ciddi şekilde korkutmuştu.

Bölgede halklarının özgür iradelerini temsil eden rejimler bulunsaydı işgalciler kesinlikle bu kadar pervasızca hareket edemezlerdi.

İsrail’e adeta kalkan olan rejimleri devirecek ya da en azından üzerlerinde yoğun bir baskı oluşturacak ikinci bir Arap Baharı’na, hatta İslam Baharı’na ihtiyaç var.

Batı Yaka’yı kontrol altında tutan ve işgal güçleriyle güvenlik koordinasyonu yaparak direniş yanlılarına kan kusturan Filistin Yönetimi de sorunun mutlaka çözülmesi gereken bir parçası.

Halklarının duyarlılığına rağmen Kudüs ve Mescid-i Aksa konusunda kıllarını kıpırdatmayan yöneticilere bu tavırlarının bedeli ödetilmeli.

Müslümanlar işgalden ve zulümden kurtulmak istiyorlarsa aralarındaki itilafları bir yana bırakıp kendi göbeklerini kendileri kesmek zorundalar.

Uluslararası toplum, uluslararası hukuk, Birleşmiş Milletler (BM) kararları, “özgür dünya” vesaire yok.

Varsa da onlardan Müslümanlara -özellikle de Filistin konusunda- hayır gelmeyeceği kesin.

ABD’nin ve Avrupa Birliği’nin İsrail’i kınamak yerine Filistinlileri suçlaması bunun en açık göstergesi.

Facebook, Twitter ve Instagram gibi sosyal paylaşım sitelerinin Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı savunan paylaşımlara sansür uygulamasının başka izahı yok.

Yahudi yerleşimci sürücünün otomobilini kasıtlı olarak Filistinli göstericilerin üzerine sürerek birkaçına çarptığını tüm dünya seyrederken aynı olayın Reuters tarafından “Filistinli göstericilerin taşladığı İsrailli sürücünün otomobili yoldan çıkarak kaldırıma çarptı” şeklinde haber yapılması nasıl bir kin ve düşmanlıkla karşı karşıya olduğumuzu açıkça gösteriyor.

Türkiye, İsrail’in Filistinlilere zulmüne ve insanlık dışı saldırılarına karşı tepki gösteren ülkelerin başında yer alıyor.

İstanbul’da ve Anadolu’nun dört bir yanında protesto gösterileri düzenlenirken hükümetin İsrail'in uyguladığı devlet terörüne dikkat çekmek için sarf ettiği diplomatik çabalar da takdire şayan.

Bayrama girerken yüreğimiz yine yaralı…

Allah İslam ümmetine Mescid-i Aksa’nın özgürlüğüne kavuştuğu, zulmün ve işgallerin son bulduğu bayramlar nasip etsin.

Bayramınız kutlu olsun.