Keşke yazımızın hacmi müsaade etse de şu Avrupa tarihinin -bazı bölgelerinde zaman zaman durulmuş gibi olsa da- neredeyse tamamının nasıl türbülanslarla dolu olduğunu anlatabilsem…

Evet, Avrupa İngiliz Sanayi Devriminden sonra bütün dünya ile çeşitli şekillerde -daha çok sömürü- temasa geçmiş ve görece ekonomik ve siyasi dengelenmeler sağlamış gibi olsa da, bir taraftan da pek çok kırılganlığı ile kavgalardan kendisini hiç kurtaramamıştır…

Avrupa tarihinde ilk medeniyet filizlenmesinin merkezi olarak gösterilen Eski Yunan’ın (Grek) bile irili ufaklı 50-60 civarında site devletinden oluştuğunu hatırladığımızda, nasıl bir rekabetin var olduğunu anlamak çok daha kolay hale gelir; özellikle ana ürün zeytinyağı ve şarap ihracatı yüzünden…

Daha sonra birçok konuda Yunanlıların kötü bir taklitçisi olarak gösterilen Roma İmparatorluğu’nu hatırlayalım; uzun tarihinin çok kısa bir evresinde yakaladığı belirli bir dengelenme dışında en büyük enerjisini içe harcadı ve sonunda da salgın hastalıkların tetiklediği ekonomik darboğazda, giriştikleri kıyasıya çatışmalarla sonlarını hazırladılar…

Sonra irili ufaklı birçok şehir devletinden meydana gelen Venedik-İtalya Katolik devletini düşünün; bin beş yüzlü yıllara kadar dünyanın en büyük güçlerinden biriydi ve onları da daralan ekonomik kıskaç birbirlerine düşürdü ve “Kralların Sporu” savaşlarla parçalanıp gittiler

15. yüzyıldan sonra ortaya çıkan İngiliz, Fransız, Alman emperyal devletleri de çok parçalı yapıları gereği, atalarından aldıkları kırılganlıklardan hiç kurtulamadılar…

Ya küçük devletlerin-devletçiklerin çıkarı ya da din-mezhep çekişmeleri sebebiyle birbirlerini yiyip durdular hep; Peloponez Savaşı’ından Yüz Yıl Savaşları, Otuz Yıl Savaşları’na vs…

Avrupa’nın kralları “spora” doymadılar; adeta Avrupa’nın ya kendisiyle ya da ötekisiyle hala bitmeyen savaşını, “Savaşa gitmiyoruz. Savaşın tam ortasındayız” sözüyle ete kemiğe büründüren ve tam da atalarının izinde olduklarını hatırlatan Alman muhtıracılar gibi…

Avrupa için “Tarih tekerrür mü ediyor?” sorusunu farklı sebeplerle epeydir sormaya devam eden birisi olarak -pandemi hiç hesapta yoktu- şimdi çok daha güçlü bir şekilde sorgulamamız gerektiğine inanıyorum…

Son yüzyıllarda Avrupa’nın sosyal ve kültürel zeminini temsil eden Fransa ve sanayisini temsil eden de İngiltere ve Almanya olmuştur…

Elde ettikleri birikimin bir anda yok olacağını varsaymak elbette ilmi ve tecrübi olarak izah edilemez…

Lakin son günlerde ve özelliklede pandeminin ortaya çıkardığı yakıcı tabloda, yaklaşık 60-70 yıldır belirli bir dengelenme/dinginlik -ki onun da kaynağı bellidir- yakalamış olan Avrupa’dan beklenenlerin ötesinde hiç de beklenmedik hamleler gelmeye başladı…

Devlet yapısının içerisindeki birçok erk alanını birbirine tutturan en önemli harç ekonomidir ve o harç zayıfladığında diğerleri çorap söküğü gibi onu takip etmeye başlar; bunun için Roma, Venedik, Osmanlı ve daha birçok büyük devleti hatırlamak yeterlidir…

Bu gerçek sebebiyle Fransa, Almanya ve ABD’de yaşanan muhtıra olayları, “öylesine” kafa kıvırıp geçilecek türden değildir; Batı tarihini bilenler, bu travmanın ciddiyetinin hakkını çok iyi vereceklerdir…

“Döngüsel tarihin bumerangı” fırlatıldığı noktayı asla ıskalamamıştır…