Bir önceki yazımda İsrail’in Filistin’e saldırılarının ancak askeri güçle durdurulacağını ifade etmiştim. Ancak uluslararası örgütlerin adaletsiz yapılanması ve ABD yönetiminin Yahudi lobilerinin kontrolünde olması nedeniyle BM’den bırakın askeri müdahaleyi, kınama kararı bile çıkarılamadı. Buna rağmen ABD dâhil dünyanın birçok ülkesinde bu katliamı lanetleyen protesto yürüyüşleri yapıldı. ABD parlamentosunda milletvekilleri ve Yahudi cemaatleri, İsrail’in yanlış yaptığını yüksek sesle haykırdılar. İsrail içinden 200’e yakın bilim adamı yapılan katliamın uluslararası ceza mahkemesinde ele alınmasını ve Netanyahu yönetiminden gelecek bilgilere kuşkuyla bakılması gerektiğini hatırlattılar.

İsrail’in katliamında 60’ı çocuk 200’den fazla Filistinli öldü. Gazze’den İsrail kentlerine atılan füzelerle açıklamalara göre 10 kişi öldü. 10 kişinin öldüğü bilgisi İsrail yönetiminin resmi rakamı. Sayının çok daha yüksek olduğu ifade ediliyor. İsrail’in çelik kafes olarak adlandırılan hava savunma sistemi Kassam füzeleri karşısında çöktü. Kendini kafese, Filistinlileri açık hava hapishanesine mahkûm eden İsrail’in geleceği artık yok kabul ediliyor. Daha önceki zamanlarda teneke diye dalga geçilen Kassam füzeleri bu defa İsrail’in karizmasını çizdi. Hava trafiği durdu, insanlar sığınaklara girdi, hayat felç oldu. Teknolojik gelişmeler dünyayı küreselleştirirken artık hiç kimsenin ve hiçbir devletin tek başına güvende olamayacağı bir döneme de girilmiş oldu. Devletlerin barış içinde hak ve hukuku gözeterek bir arada yaşamanın yollarını bulmaktan başka çareleri kalmadı.

Askeri çözümler dışında da Filistin için yapılabilecek işler olduğunu hatırlattım. Bu çalışmalardan birinin de Türkiye’de uluslararası bir Türk-Filistin Üniversitesi kurulması idi. Yazıdan Filistin Üniversitesi teklifini kıymetli ağabey Haluk İmamoğlu sosyal medyada paylaşınca konu gündeme yerleşmiş oldu. Sosyal medyadan destek verenlerin yanı sıra telefonla arayarak fikirlerini paylaşanlar bir hayli fazlaydı. Büyük ekseriyet fikrin doğru olduğunu ancak içinin iyi bir şekilde doldurulması gerektiğini anlattılar. Hatta bazı kıymetli hocalarım üniversiteden önce bir enstitü kurulmasının daha doğru olacağını söylediler. Bir kıymetli akademisyen dost “Hiçbir makamda gözüm yok ama böyle bir üniversite kurulursa rektör olmaya hazırım.”dedi. Bir arkadaşım “İlk destek 100 bin Türk Lirası ile benden olsun.” diyerek bu hayırlı hizmete ortak olmak istedi.  Kurulacak üniversitenin vakıf mı yoksa devlet üniversitesi olması noktasında tartışmalar bile oldu.

Yaptığım değerlendirmeye göre öncelikler şunlar: İyi bir organizasyon yapılabilirse vakıf üniversitesi olarak teşekkül etmesi daha doğru olur. Filistin’den üniversitelerin ve kuruluşların içinde olduğu, yurt dışında çok güçlü olan Filistin milletinin güçlü kurumlarının da katıldığı bir yapı kurulmalıdır. Türkiye’den konuya duyarlılık gösteren kurum ve kuruluşlar elbette yer almalıdır. İslam İşbirliği Teşkilatı, İslam kalkınma Bankası, İRCİCA gibi kurumların katılımıyla bütün Arap dünyasına hitap eden bir üniversite oluşmalıdır. Üniversite bünyesinde kurulacak enstitü ve merkezlerle Arap-İslam dünyasına yönelik araştırmalar yapacak güçlü bir yapı böylece teşekkül etmiş olur. Ülkemizde yaşamak zorunda kalan 4 milyon Suriyeli kardeşlerimiz için de bu büyük bir fırsata dönüşür. Bunun için çalışmaya değmez mi, siz ne dersiniz?