İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, işgal ordusunun Gazze Şeridi’ne açtığı savaşı başlattı fakat nasıl bitireceğini bilemedi.

Meskûn mahalleri rastgele bombalamaktan ve kadın- çocuk demeden masum insanları katletmekten başka yapabileceği bir şey yoktu.

İsrail toplumuna zafer kazandığını göstermek için İzzeddin el-Kassam Tugayları komutanı Muhammed ed-Dayf’ı ve Hamas liderlerinden birkaçını öldürmek istedi fakat başarısız oldu.

İsraillilere “Gazze Şeridi’nden bir daha asla füze atılmayacak” şeklinde bir güvence de veremeyecek.

Kısacası kazandığı hiçbir şey yok.

İsrail medyası ve politikacıları da işgal ordusunun yenildiğini itiraf ediyor.

Hamas karşısında hezimete uğrayan işgal ordusunun caydırıcılığını tamamen kaybettiği ve daha büyük bir güç karşısında hiç şansının olmadığı düşünülüyor.

Netanyahu, tek taraflı ateşkes ilan etmek zorunda kaldı ve işgal ordusunun gerçekte kâğıttan kaplan olduğu bir kez daha ortaya çıktı.

Savaşa son vermesi için hem İsrail toplumundan ve hem de işgal ordusundan baskılar gelmeye başlamıştı.

Gazze Şeridi’ne düzenlenen saldırıların devam etmesi ve Beyaz Saray’ın savaşa desteğinin sürmesi ABD Başkanı Joe Biden’ı da partisinin insaf sahibi üyeleri ve seçimlerde kendisine oy vermiş Amerikalı seçmenin bir bölümüyle karşı karşıya getirecekti.

Buna karşılık Filistin direnişi, tarafların sahip oldukları güçler arasındaki orantısızlığa ve işgal ordusunun sivilleri hedef alması sebebiyle yaşanan onca can kaybına rağmen ciddi kazançlar elde etti.

Öncelikle askeri gücünü artırdığını ve Demir Kubbe hava savunma sistemini aşıp Tel Aviv başta olmak üzere İsrail’in birçok yerini vurabilecek seviyeye ulaştığını gösterdi.

İsrail ilk kez kuruluş yıldönümlerini kutlayamadı ve binlerce kişi günlerce sığınaklara mahkûm oldu.

1948’de işgal edilen topraklarda yaşayan ve İsrail vatandaşı kabul edilen, büyük ölçüde asimile oldukları düşünülen Filistinlilerin ayaklanması işgalcilerin beklemediği bir gelişmeydi.

“Gazze’ye gitmeye gerek yok, Gazze buraya geldi” diyordu bir yerleşimci kadın, el-Lud kentinde gösteri yapan Filistinlileri evinin balkonundan korku dolu gözlerle izlerken…

İsrail’in en büyük kaybı bu oldu.

Daha iyi yaşam koşulları, zenginlik ve refah vaadiyle dünyanın çeşitli bölgelerinden getirilerek Filistinlilerden gasp edilen topraklara yerleştirilen Yahudi göçmenlerin kendilerini güvende hissetmemeleri İsrail için sonun başlangıcı demek.

Kudüslülerin tepkisinden korkan İsrail polisi bir haftadır Yahudi yerleşimcilerin Mescid-i Aksa’ya baskın düzenlemelerine izin vermiyor.

Filistin halkı uzun süre sonra ilk kez işgale karşı birleşti ve zaferi de yine hep birlikte coşkuyla kutladı.

Şeyh Cerrah Mahallesi’nde fitili ateşlenen ve Mescid-i Aksa savunmasıyla büyüyen direniş Filistin davasına adeta yeniden can verdi.

Savaş, işgalcilerin Kudüs’teki ve Mescid-i Aksa’daki ihlalleri üzerine çıkmıştı.

Filistin direnişi, İsrail’in ateşkese uyup uymadığına bakacağını ve ihlallerin devam etmesi halinde saldırılarını yeniden başlatacağını ilan etti.

Şimdi yapılması gereken, ilk aşamada yaraları sarmak ve bu zaferin ardından yeni kazanımlar elde etmek için Filistin halkının birliğini pekiştirecek adımlar atmak olacaktır.