İsrail, çok sayıda çocuğun da öldürüldüğü saldırıları Ramazan ayında başlattı, 11 gün sonra da taraflar ateşkes ilan ettiğini açıkladı. Bu ateşkesin bir barış olmadığı ve kalıcı bir çözüm sunmadığı herkes tarafından bilinmektedir. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in "Yeryüzünde bir cehennem varsa o da Gazze'deki çocukların hayatlarıdır. Çatışmalar derhal durmalı" açıklaması mazlum coğrafyanın yüreğine sadece su serpmeye matuftu, fazlası değildi. Filistin çıkmazını uluslararası boyutta anlamak için küresel aktörlerin durdukları yeri belirlemek gerekir. Böylece sorunu “halı altına süpürmeden” anlamış oluruz.

Birleşmiş Milletler, etkisiz açıklamalarıyla, Avrupa Birliği ise sonuç almaktan uzak yorumlarıyla kendini konumlandırıyor. AB Yüksek Temsilcisi’nin “Filistin-İsrail meselesini AB’nin çözme kapasitesi yok” beyanı durumu zaten açıklıyor. Arap Birliği “körler sağırlar birbirini ağırlar”ı oynarken, Arap Mağrip Birliği kaçak dövüşmeyi tercih ediyor.  

Diğer taraftan bölgede çatışmalardan beslenerek “ipe un seren” bir İran var. Öyle ki barışın sağlanması için hem Suudi Arabistan hem de Türkiye ile ortak bir duruş sergilemeye dahi tenezzül etmiyor. Yine Filistin meselesinde İran kadar duyarsız, konjonktürün seyrine göre şekil alan, ABD karşıtlığı ile beslenen ve işlevselliğini ekseriyetle kaybetmiş Rusya bulunmaktadır. Ruslar, Ortadoğu Dörtlüsü’nü dillerine pelesenk etmekle yetinmektedir.  Çin’de Rusya gibi “davulun sesi uzaktan hoş gelir” misali aynı empati eksikliğini taşımaktadır.

Türkiye, Pakistan, Katar gibi ülkeler duruşlarını belirgin ve dozajı yüksek şekilde Filistin lehine dile getirseler de küresel ölçekte karşılık bulamamaktadırlar. Kalıcı barış uğruna uluslararası toplumu harekete geçirme etkinliğinden uzak açıklamalar sadece halklara etki edebilmekte, devletleri harekete geçirememektedir. Bugün ateşkes sağlanmış gözükse bile yaşananların unutulacak olması pozitif barıştan ne kadar uzaklaşıldığına işarettir. Dış politikada başarı, kullanmış olduğunuz yöntemlerin orta ve uzun vadede sonuç vermesiyle orantılıdır. Aksi takdirde tavrınız, insani ve vicdani bir duruş olmaktan öteye geçemez. Elbette bu “onurlu duruş” ile yetinmek de bir tercih olabilir.

BM Genel Kurul Başkanı Volkan Bozkır, yapmış olduğu konuşmasındaki “bölgede her iki tarafta kaybediyor” açıklaması barışa bir işaret olarak görüldü. Oysa İsrail’in kalıcı barışı istemesinin ancak etkili uluslararası müdahalelerle olabileceği bugün tekrardan anlaşılmış oldu. İsrail’in diyalog kurduğu bölge ülkelerinin sayısının her geçen gün artması barışa katkı sağlamıyor, aksine Arap ülkeleri ile ilişkilerinin iyi olduğu mesajının dünyaya taşınmasına neden oluyor. Suudi Arabistan, Fas, Umman, Sudan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Ürdün şimdilik bölgedeki denge unsurunu “baltalayan” ülkeler olarak görülebilir. Bugünlerde bu devletlerin vermiş oldukları tepkileri lafügüzaf olarak görebiliriz. Hiçbir çatışma, güç dengesi sağlanmaksızın ya da bir tarafın mutlak üstünlüğü olmaksızın sona eremez. Sözkonusu ülkeler Filistin meselesinde İsrail’in aymaz tavırlarının meşrulaştırılmasına zemin hazırlamakla kalmayıp, mutlak üstünlüğü de Yahudilere devretme cömertliğini göstermiş oluyorlar.   

Hem “İsrail’in kendisini savunma hakkı var”, hem de bölgede “ Hamas olmadan ateşkes sağlanamaz” açıklamasını yapan Almanya ise İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki ikircikli tavrını bugün de sürdürüyor. Antisemitizm söylemi girdabında debelenmekten kurtulamayıp “biz dünyanın tüm çatışmalarını çözemeyiz” seviyesinde bir söylem geliştiren Şansölye, çaresizliğini ilan ediyor. 

İsrail’in kuruluş sürecinden itibaren pozisyonunu sıkı bir şekilde muhafaza eden Amerika ise, “İsrail’in kendini koruma hakkı var” açıklamasıyla bölgede şiddetli çatışmaların daha da artmasına neden oluyor. Sağlanan ateşkesden memnun olduğunu aktarsa da bunun geçici bir durum olduğunu en iyi Amerikalılar biliyor. Desteğini güçlü taraf olan İsrail lehine kullanan Amerika, asimetrik güç dengesine katkı yaparak barışa zarar veriyor, bu doğrultudaki tavrından hiçbir suretle de geri adım atmıyor.  BM Güvenlik Konseyi bu günlerde defaatle toplandığı halde bölgeye fiili müdahale Amerika’nın vetosu ile bir türlü gerçekleştirilemiyor.

Hülasa, Filistin çıkmazında uluslararası toplum dün olduğu gibi bugün de sınıfta kalmıştır. Bölgede sağlanan ateşkes, İsrail’in de hedeflediği üzere 11 gün içerisinde gerçekleştirilen büyük yıkımı ve 250’nin üzerindeki insan kaybını dünyaya unutturacaktır, o halde ortada bir barışın var olduğu düşünülebilir mi? Yakın tarih devletlerin işlemiş oldukları savaş suçlarının yanlarına kâr kaldığı örneklerle doludur. ‘Buna bir yenisinin eklenmesinden ne çıkar’ diyen bir dünyada yaşadığımızı bu vesileyle hatırlamış olduk.