İnsanoğlu kendisine verilen irâde-i cüz’iyyeyi iyi ya da kötü yönde kullanabilir. Îmanı ya da küfrü tercih edebilir. Bu konuda insan hürdür. Ama bütün bunlar sadece dünya hayatına mahsustur. Âhiret hayatında ise asla mümkün değildir insanın tercihi. Kazancını ya da kaybını görecektir orada.

“Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın da Rabbi olan Allah onların vasıflandırmalarından yücedir, münezzehtir. Sen bırak onları, kendilerine söz verilen günlerine kavuşuncaya kadar bâtıla dalsınlar, oynaya dursunlar. Gökteki İlâh da, yerdeki İlâh da O'dur. O, Hakîmdir, her şeyi bilendir.” 43 Zuhruf 82-84.

Bu güç ve kudretin önüne kim geçebilir ki? Kim O’nun emirlerine karşı gelebilir ki! Bu koskoca kâinata O’ndan başka kim söz geçirebilir ki!

“Göklerde ve yerde olanlar hep O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmiştir.” 30 Rûm 26.

DÖNÜŞ ALLAH’ADIR

Dünya hayatında îman ya da küfür noktasında, amel etme ya da etmeme konusunda, dünya işlerinde seçim konusunda yani hayatını yaşama konusunda serbest bırakılan insan, yaşadığı dünyanın tabiat olayları hakkında hiçbir söz hakkına sahip değildir. Güneş ve Ay Allah’ın emriyle doğar ve batar. Yağmur, kar O’nun hükmüyle yağar ya da yağmaz. Rüzgâr O’nun emrine göre hareket eder. Ve insan bir gün O’nun emriyle ebedî âleme intikal eder, istese de istemese de toprak altına girer. Kim buna mâni olabilir ki!

Yemeye-içmeye, giymeye, yatıp-kalkmaya, istirâhate, tedaviye ve bakıma muhtaç olan insan, bütün bunları ne çabuk unutur da O’nu tanımamaya ve O’na isyâna kalkışır? Aslında ne kadar âciz ve güçsüz değil midir?

Âh insan! Ne zaman anlayabileceksin ki bu gerçeği? Ölüm sana ulaşıp da “haydi, gidiyoruz” dediği zaman mı?

Ne zaman O’nunla beraber olacaksın daima?

Zîra bütün insanlar ve işleri O’na dönecek ve hesaba tâbî olacak bir bir.

“Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İşler, dönüp dolaşıp Allah'a varır.” 3 Âl-i İmran 109.

“SENİ KİM YARATTI?”

İnsanoğluna; “Seni kim yarattı?” diye soracak olursanız, “ALLAH!” diye cevap verecektir. Ya sonrası? O’nun hükmüne uyma konusuna gelince, hep kaçar. İbadet ve itaat konusunda ne kadar da tembeldir. İşte Yüce Rabbimizin, insanın bu halini beyân eden haberi:

“Andolsun onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette "Allah" derler. O halde nasıl (Allah'a kulluktan) çevriliyorlar?” 43 Zuhruf 87.

Kâfir ve münâfık olanlar bu gerçekleri itiraf etmelerine rağmen, O’nun hükmüne uyma hususu gündeme gelince, hemen yüzde yüz dönüş yaparlar. Artık bin türlü bahane hazırdır. Yeri gelince bir bir sıralarlar. Fakat bir gün bir musîbete uğrayınca yine O’nun adını anarlar ya da O’na inananları kandırmak için gösteriş yaparlar. Korku mu gelir onların gönlüne yaşadıkları müddetçe? Ama bir gün öyle bir korkacaklar ki! Hiçbir şeyden ve hiçbir kimseden asla bir fayda göremeyecekler. Zîra bütün mülk ve idare O’na âittir:

 Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin melekûtu (mülkiyeti ve yönetimi) kendisinin elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan, fakat kendisi korunmayan (muhtaç olmayan) kimdir? diye sor. "(Bunların hepsi) Allah'ındır" diyecekler. Öyle ise nasıl olup da büyüye kapılıyorsunuz, de!” 23 Mü’minûn 84-89.

O’na yöneliş için bu kadar işaret bile yeterlidir.

YÖNELİŞ KULLUKLA ORTAYA ÇIKACAKTIR

O halde, bütün bu gerçekler karşısında insanın Allah’a kullukta bulunması gerekir. Zira kulluk insan için dünya ve özellikle de Âhiret garantisidir. Zaten yüce Rabbimiz de bunu emreder:

“Ben cinleri ve insanları, ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.” 51 Zariyât 56.

 “Öyle ise O'na kulluk et ve O'na dayan! Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir.” 11 Hûd 122-123.

“Sen şimdi Rabbini hamd ile tespih et ve secde edenlerden ol! Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!” 15 Hicr 98-99.

“Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tespih et. Kullarının günahlarını O'nun bilmesi yeter.” 25 Furkan 58.

ALLAH’I EN AZ ZİKREDEN

Bu konuda en çok gâfil olan ne yazık ki insanoğludur. Hem de “en güzel şekilde yaratılmış varlık olan” insan…

Denilir ki;

-Allah’ı (cc) en çok zikredenler, cansız varlıklardır. Sonra bitkiler, sonra da hayvanlar. En az zikredenler ise insanlardır.

Düşünebiliyor musunuz en güzel şekilde yaratılan insanın durumunu? Aklı olan, konuşabilen, dinleyip algılayabilen, anladığını anlatabilen, zararını ve kârını hesap eden insan! En az zikreden ve en gâfil olan…

AKILLI KİMSE

Ama gerçek akıllılar, dünyadayken âhiretini kazanan insanlardır. Bu konuda Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur:

“-Akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Aciz, nefsini hevasına tabi kılan ve Allah'tan batıl şeyler arzu edendir.” İbn Mâce, Sünen, zühd 31.

Düşünmek lâzım kardeşlerim! Evet, çok düşünmek! Bizden evvel binlerce nesil gelip geçmiş. Onlardan kimler kalmış şu dünyada? Hani kendi dedelerimiz, ninelerimiz, kardeşlerimiz? Nice varlıklılar yok muydu onlar içinde? Neden bırakıp gittiler varlık ve debdebelerini? Hem niçin ölüp toprağa girdiler?

Bu soruların sonu gelmez. Ancak inanan kişiler bütün bunlara îmanının doğrultusunda cevap verir ve kul olmak gereğini bir kat daha anlar. Kulluk sırrına ulaşmış olurlar.

DÜNYA RAĞBETİ KAYBETTİRİR

Gerçek bu değil mi? Kimsenin sahiplenemediği ve ebedî kalamadığı şu dünyaya rağbet değer mi? Ne kazandırır insana? Diyelim ki altmış yıllık lüks bir hayat... Ya sonucu? O hayat nasıl olsa bitecek ve O’na dönülecek. İşte asıl mesele bundan sonra değil mi?

Soracak O, ne yaptın diye? Ömrü ve nimetleri nasıl harcadın diye?

Hadis-i şerifte şöyle buyrulur:

“Kıyamet günü (dört şeyden) sual edilmedikçe, kulun ayakları (Rabbinin huzurundan) ayrılamaz:

-Ömrünü nerede harcadığından,

-Ne öğrenip ne amelde bulunduğundan,

-Malını nereden kazandığından ve nereye harcadığından,

-Vücudunu nerede çürüttüğünden.” Tirmizî, Sünen, sıfetü’l-kıyame 1.

KIYAMET VE HESAP GÜNÜNÜN SAHİBİ

Evet, O kıyamet ve hesap gününün de sahibidir. O gün O’ndan başka hiç kimse söz sahibi değildir. Artık irade-i cüz’iyye bitmiş, imtihan âlemi sona ermiş ve herkes yaptığının hesabını verecektir:

“Onlar Allah'ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü O'nun tasarrufundadır. Gökler O'nun kudret eliyle dürülmüş olacaktır. O, müşriklerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir.” 39 Zümer 67.

Bütün bu gerçekler karşısında insanın yapması gereken en akıllıca iş, pek tabiidir ki O yüceler yücesi Allah’a (cc) ibadet yapmaktır. O’nun emir ve yasaklarına sarılmak, O’nun rızasını kazanma gayreti içerisinde olmaktır.

Şu insanoğlu! Eşsiz bir güzellikte yaratılan bu insanın şayet bir yaratılış gâyesi olmasa, Yüce Yaratıcı neden bu kadar değer versin ki? O zaman insanın bitkiler ve hayvanlardan ne farkı olabilir? Sonunda onlar da toprak, kendisi de toprak olacaksa! Cenab-ı Hakk’ın onlardan kat kat fazlasıyla geniş ve güzel bir donanım içerisinde yarattığı insanın, mutlaka onlardan çok fazla olan bir mes’uliyeti olmalıdır. Kaldı ki, bütün varlıklar insan için yaratılmış ve insanoğlunun hizmetine verilmiştir.

Doğan güneş, yağan yağmur öncelikle bitkiler ve hayvanlar için sanılır belki. Fakat sonuçta onların da insan için var olduğunu ve insana hizmet ettiğini düşünecek olursak, o zaman bu gerçek daha açık bir şekilde anlaşılacaktır. Kur’an bu gerçeğe şöyle işaret eder:

“O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır.” 16 Nahl 12.