The Wall Street Journal gazetesinde geçenlerde Amerikalı akademisyen Walter Russell Mead imzasıyla ve “This Isn’t Your Grandfather’s Turkey”  (Burası dedenizin Türkiye'si değil) başlığıyla yayınlanan makale epey dikkat çekti.

Makalenin amacı Pazartesi günü NATO Zirvesi’nin yapılacağı Brüksel’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la ikili görüşme gerçekleştirecek ABD Başkanı Joe Biden’a gözden kaçırmaması gereken bir gerçeği göstermek.

Dünya değişti, bölge değişti ve elbette Türkiye de değişti.

Soğuk Savaş dönemi koşulları artık geçerli değil.

Dolayısıyla ABD’nin hem Batı için ve hem de NATO için önemli bir müttefik olma özelliğini koruyan Türkiye’yle ilişkilerinde Ankara’nın taleplerini ve hassasiyetlerini dikkate alan farklı bir dil benimsemesi ve yeni bir ortaklık kurması gerekiyor.

Daha basit bir ifadeyle söylemek gerekirse Türkiye artık alt liglerin takımı değil.

Üst lige yükselmiş, performansı her geçen gün artan başarılı bir takım.

Bugün ABD ve hatta bir takım Arap ülkeleriyle Türkiye arasında yaşanan krizlerin temelinde bu gerçeğin görmezden gelinmesi ve bir türlü kabullenilememesi yatıyor.

Türkiye’yi hâlâ o mazide kalmış, kabuğuna kapanmış, güçsüz devlet sanıyorlar ya da öyle görmek istiyorlar ve küçümsüyorlar.

Rahmetli Cemal Kaşıkçı’nın ABD veya İngiltere yerine “dişlerine göre gördükleri” Türkiye’de katledilmesinin arkasında yatan sebep de budur.

Oysa inat etmeden gerçeği kabul edip pozisyonlarını değişen dengelere göre gözden geçirseler en azından bazı sorunlar kendiliğinden çözülecek.

Brüksel’deki görüşmede Biden’ın “Karşında artık o eski Türkiye yok” uyarısını dikkate alıp almayacağını hep birlikte göreceğiz.

Türkiye’nin değiştiğinin ve üst lige çıktığının ABD başta olmak üzere başkaları tarafından görmezden gelinmesi konunun bir boyutunu oluşturuyor.

Aynı derecede önemli bir diğer boyutu ise “Acaba Türkiye’nin kendisi üst lige çıktığının farkında mı?” sorusunun cevabında gizli.

Ya da bu soru biraz değiştirilip şu şekilde de sorulabilir:

Türkiye bugün üst lig takımları gibi mi oynuyor?

Yoksa bir yandan değiştiğini ve geliştiğini söyleyip diğer yandan eski Türkiye’nin refleksleriyle mi hareket ediyor?

Türkiye artık Washington’a göbekten bağlı, terörle mücadele için İsrail’den alacağı insansız hava araçlarına muhtaç olan ülke değil.

Bilakis yerli İHA ve SİHA’ları Asya’da, Avrupa’da ve Afrika’da uçan; geliştirdiği insansız hava, kara ve deniz araçlarıyla savaş stratejilerini değiştiren bir ülke.

Bunun farkındayız.

Fakat şu bir gerçek ki farkında olmak yeterli değil.

Türkiye eski alışkanlıklarından kurtulup yükseldiği üst ligin takımı gibi oyun kurmak, ona uygun davranmak ve büyük düşünmek zorunda.

Ne yazık ki bunu henüz tam anlamıyla başarabildiğimiz söylenemez.

Örneğin, birçok ülke beyin göçüyle nitelikli işgücü ihtiyacını gidermeye çalışırken Allah’ın bir nimeti olarak ülkemizde toplanan beyinlerin farkında bile değiliz ve onları etkili bir şekilde nasıl değerlendirebileceğimizi bilmiyoruz.

Yaşanan dönüşümün elbette sancıları olacaktır.

Fakat geçiş sürecini kazasız belasız ve en kısa sürede atlatmak zorundayız.

Türkiye’yi yeniden alt lige düşürmek için içeride ve dışarıda çaba sarf edenlerin olduğunu da unutmamalıyız.