Dünya siyasetinde etkisinin azaldığı ve sürekli toprak kaybettiği bir dönemde Türkiye’yi tanımlamak için rakiplerimiz tarafından kullanılmıştı “hasta adam” tabiri. İlk defa Rus Çarı I. Nikolay tarafından Kırım Harbi’nin arifesinde dile getirilen bu söz, bundan sonra Avrupa ülkelerinin Türkiye ile ilişkilerinde bir motto haline gelecekti.

Her ne kadar savaşın müttefiklerle birlikte galibi olsak da, savaş sebebiyle aldığımız borçlar belimizi bükmüş ve mali açıdan Avrupa ülkelerinin denetimine girmiştik.

“DEDELERİNİZİN TÜRKİYESİ DEĞİL”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO zirvesi sebebiyle Brüksel’e hareket ederken, “hasta adam”ın çoktan dirildiği mesajını da bagajında götürüyor. Bunu biz demiyoruz. Biden yönetiminin dış politika vizyonu konusunda önemsediği bir akademisyen olan Walter Russell Mead, Wall Street Journal’da (WSJ) yazıyor. Şöyle diyor Mead: Karşınızdaki dedelerinizin dönemindeki Türkiye değil!”

Türkiye’deki muhalefet Libya, Suriye ve Irak’taki varlığımızı sorgularken”  ABD’li uzman, ABD’nin neden Türkiye’nin desteğine muhtaç olduğunu kendi yönetimine anlatmaya çalışıyor. ABD ve Türkiye’nin Libya, Suriye ve Irak’ta barış ve düzen görmek konusunda ortak çıkarları olduğunu, her iki ülkenin de Rusya’nın Orta Doğu, Karadeniz ve Kafkaslar’daki gücünü sınırlandırmak istediğini; İran’ın Ortadoğu’da etkisinin kırılması ve Orta Asya’da Çin ve Rusya’nın nüfuz alanlarının daraltılması konusunda hemfikir olduklarının altını çiziyor.

SINIRLANAN DEĞİL BELİRLEYEN ÜLKE

Türkiye Rus Çarı’nın sözlerinden yaklaşık iki asır sonra, yeni bir vizyon ve sahada gerçek bir aktör konumuna tesadüfen gelmedi. Savunma sanayine yaptığı yatırımların karşılığını Karabağ, Libya ve terörle mücadelede almaya başladı. Bununla birlikte Batı bloğundan kopmadan Rusya ile güvene dayalı ilişkiler kurarak bir denge siyaseti izliyor. Bunu Batılı siyasetçi ve akademisyenler “bağımsız ve öngörülemez” bir dış politika olarak tanımlıyorlar.

ABD ile ilişkilerimizde bir dönüm noktası olacağı söylenerek, gereğinden fazla önem atfedilen NATO zirvesinden ne sonuç çıkarsa çıksın, hem “ABD geri döndü” diyerek heyecana kapılan Batılı ülkeler hem de Rusya ve Çin ile ilişkilerimizde bundan sonra “belirlenen, sınırlanan” değil “belirleyen” bir ülke olacağımız tartışmasız bir hakikat.