Hiçbir ideası olmayan, bırakın vatan sevdasını, millet davasını, eşin dostun kederi ile dertlenmeyi de, yaşlanan ebeveynini külfetten saymayı da modernleşmek addeden “posacı” güruh mensupları için “idrak zahmetinden” bahsetmek abesle iştigalden başka bir şey olmayacaktır.

Böylesi “ben” merkezli dünyaperestlerin bilgi sınama kriterleri yine kendi fenomenlerindeki çobanların dedikleri ve eylediklerinden ibaret olduğu için iyi ile kötü arasındaki farkı görme yetileri de köreliyor. Akli ve kalbi yorgunluklardan, derin sancılardan, kalbi itminansızlıktan azat edip kendilerini zahmetsizce, gayretsizce bir kimlik sahibi olmanın konforunu yaşamaktan mutluluk duyabiliyorlar.

Bu mutluluktan hasıl olan pervasızlıklarıyla, ağızlarını her açışlarında kendilerini kahraman sanmak gibi bir ayrıcalığı da sahip olduklarını sanıyorlar!

İşte, Said Nursi’nin “Batıl şeyleri iyice tasvir, safi zihinleri idlâldir” ifadesi bana göre tamda bu ruh haline sahip kişilerin eylediklerini analiz eden sosyolojik bir tespit.

Batı/l’ın dünya merkezli, heveslendirici metotlarından beslenen La-dini çevrelerin gerek sosyal medya, gerek köşe yazıları ve gerekse demeçleriyle söylediklerini eleştiri amaçlı gündemimize almak “Batılı iyice tasvir ve tenkit” anlamı taşıdığı gerçeğini ihmal etmemek gerekiyor.

Kastımız eleştirmek iken, bir de bakıyoruz ki, eleştirdiğimiz mevzuu mahremiyet alanlarımıza kendi kalemimiz, kendi dilimiz ve kendi enerjimizle taşımışız. O haksızlığı, o kitapsızlığı gündemde sıklıkla tutmak eyleminin bir parçası haline gelmişiz.

Ki, bu metot, irşada da vesile olmayacağı gibi söz konusu olanı önemseme potansiyelimizin derecesinden de söz ediyor.

Vicdan muhasebesini yitirmiş, idrak mekanizması körelmiş kişilerin zihnini kamçılayan, kutuplaşmaları arttıran bir yönteme dönüşüyor.

Bununla birlikte, daha keskin bir reddiyeye sebebiyet vermekle kalmayıp batılın gündemde uzun soluklu kalmasını, yeni saf zihinlerin etkilenmesini sağlayabiliyor.

Son belediye seçimleri esnasında, 17 yaşındaki bir öğrencim, adaylar arasında en imtina edilen isme sempatisi olduğunu söylemişti. Sempatisinin gerekçelerini merak ettim. Anlattı. Kendince haklılık payları da vardı. Ancak son sebebi söylediğinde durakalmıştım. “Etrafımdaki herkes “A” partili ve hemen hemen hepsi “C” partisinin adayı hakkında iyi olmayan şeyler söylüyorlar. Onlar konuşurken ben -Bir insan- diyorum, bizim gibi bir insan, ne kadar kötü olabilir ki? Cevap bulamıyorum ve o zaman o adaya acıyorum. Son bir aydır, evde, dışarda, sosyal medyada, her yerde bu eleştirileri duydukça; eğer oy kullanabiliyor olsaydım eleştirilen adaya oyumu verirdim diye içimden bileniyorum.”

Evet, böyle söylemişti ve bu cesaretli itiraftan sonra neredeyse 10 arkadaşı ona katılmıştı.

Eleştiriler kimi “safi zihinlerde” mağdur psikolojini tetiklediğinden marazi bir taraftarlığın kapıları da aralanmış oluyor. Hâlbuki bize ne?

Tabii, bu örnek, bu tespitimizi sabitlemek için yeterli bir kamuoyu yoklaması olarak kabul edilemez. Ancak bizi fikir sahibi yapabilir.

(Devam edecek inşallah...)