Bu yazı serisine Batıl şeyleri iyice tasvir, safi zihinleri idlâldir.” cümlesi ile giriş yapmamın sebebi, içimizdeki ve dışımızdaki batıl güruhu eleştirirken, kapitalist mentalitede esas alınan “reklamın iyisi kötüsü olmaz” kabulüyle gündemde kalmalarını sağlanması kaygısındandır.  

Bana göre bu kaygının iki ciheti var:

İlki, gerek ana muhalefet partilerine gerekse yıllarca dost görünüp ardından partilerine istifalarını sunup yeni parti kuranlara ait basın kurumlarında yapılan manipülasyonların, yazılı ve sosyal medya paylaşımları alıntılandıkça daha geniş kitlelere ulaşmasındaki “yayılmacı” taktiklerin farkında olmadan parçası haline gelmek.

Unutmayalım muhafazakâr pek çok ailenin çocukları özgün bir cesaretle ve bilgiye erişim hızından istifade etmeleriyle ellerindeki cep telefonlarından yahut sohbet ortamlarından çok hızlı etkilenebiliyor ve eleştirilen tarafa doğru meyletme hissiyatına yenik düşebiliyorlar.

Öte yandan, muhalefet yanlıları malum kanallarından başka kanallardan haber almadıklarından, kendileri dışında olanların yaptığı eleştiriler de asıl hedefine ulaşmış olmuyor.

Mesela, Nişantaşı’nda başörtülü bir genç hanıma sağlığını tehdit edecek boyutta saldıran kişinin haberi malum kitlelerin medyasında yer almadı. Öyle ki, saldırganın önce alınıp sonra salıverildiğinden, daha sonra, alınan darp raporu ve suç duyurusu ile tutuklandığından kronik muhalif taraftarların pek çoğunun haberdar olduğunu bile sanmıyorum.

Körü körüne bir inanışla yol alan kitlenin sesini, sözünü kendi mahremiyetimiz için de ağırlamak muhaliflerin ekmeğine yağ sürmekten başka işe yaramıyor.

Eğer haberdar olsalar, olabilseler, aynı gaflete, benzer hatalara düşmeyeceklerdir. Fakat, diledikleri kadar kulaklarını ve gözlerini gerçeğe kapatsınlar önünde sonunda duymak zorunda kalacakları ceza-i müeyyidelerden bir gün haberdar olup korkudan dut yemiş bülbüle döneceklerdir.

Hukuk yoluyla alınan hak, verilen ceza, milyon satıra bedel bir ıslah yöntemi olacaktır. Duymadılar mı? Gazabı ile duyuracak bir Rabbe iman ediyor olmanın konforunu koruyarak; tasvirsiz, alıntısız, hatta isimsiz, kimliksiz metinlerle gereği yapılmalı.

Söz konusu kanallar büsbütün mesnetsiz haberlerini, tekzibe muhtaç suçlamalarını, karşı cenahı eleştirmek için; logolarıyla, markaları ve amblemleriyle yayınlama görevlerini iştiyakla gerçekleştirmeleri normal, ancak eleştirmek için alıntılanarak kullanılması halk arasında detayları göz ardı edenlerin (safi zihniyetin) marazlı bir şekilde taraf durmalarını sağlaması ihtimalini de barındırıyor.

Tabii bu meselenin görünen yüzü. Bir de tahrifatta uzmanlaşmış örgüt elemanlarının, muhalefetin, Batı/lın yerleştirebileceği subliminal mesajlar da yabana atılmamalı.

İkinci kaygım ise yukarıda da değindiğim gibi, bile isteye yahut sürüklenerek muhalif durmayı varoluş aracı olarak kabul eden kesimde yer alanların hakikate karşı geliştirecekleri “İnkar psikoloji”nin daha kavi bir şekilde tetiklenmesi. Zira, dövme olarak vücutlarına, logo olarak giysilerine monte ettikleri bir imzadan ötesi olmayan tarafgirliklerinin bir alt yapısı olduğu konusunda da kani değilim.

(Devam edecek inşallah…)