Yapamayacağı kötülük yoktur.
Yapacağı hiçbir iyilik de yoktur.
Kardeşler, kardeş çocukları, amca, dayı, teyze, hala çocukları da olsa.
Haset etti mi kaç ondan.
İşte günümüzün siyaset dünyası. 

Kendilerine makam, mevki verirken senden iyisi yok. Artık onun da davası vardır. Ama o makam alınınca senden kötüsü yoktur. Dava da anında bitmiştir. Hemen karşı cenaha geçer, yıllardır düşmanı bildiği insanlarla dost olur ve onlarla birlikte hücum eder. Ne yazık ki durum böyle. Aslında tarih boyunca da böyle olmuştur. Memleketin hayrına çalışmamışlar, nefisleri ne emrederse ya da yeni dostları (!) ne fısıldarsa onu söyler ve onu yaparlar. Doğruları da asla dile getirmezler. Allah şerlerinden korusun!

Bir de aynı davada beraber oldukları halde içlerinden bir grubun ayrılarak yeni bir oluşum meydana getirirken, kendilerine hiç şans vermedikleri yeni oluşuma katılmayıp eski yerinde kalan, ama onların kazanmasıyla şaşkınlıklarıyla birlikte müthiş bir hasetleri başlayan grup var. Aman Allah’ım! Ne laflar ne sözler! Hepsi mi yanlış yapılanların? Hayır! Hiç mi hizmet yok? Pek çok. Nasıl mü’minlik bu o zaman? Bütün iyilikleri reddederler Yatırımları asla desteklemezler.

Çünkü ağaları öyle diyor. Halbuki o yatırımlar beraber oldukları bir dava adamının fikirleriydi. Onu hiç görmezler. Daha da büyük bir ihanet olarak o müthiş fikir ve siyaset adamının düşmanlarıyla beraber olurlar. Guya iftar sofralarında bile! Bu nasıl bir haset? Gûya dava adamlarının bir asırdır kendilerine düşman olanlarla beraber olmaları ne anlatıyor acaba bize. En kestirme yoldan şu meşhur hadis-i şerifi: “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” Saflar değişmiş, sevilenler atılmış yeni sevilenler bulunmuş.

ÂDEM’İN (as) ÇOCUKLARI

Haset işte bu kadar felaket! Daha durun! Kalplerinize ellinizi bastırınız. Kur’an-ı Kerim’e gidiyoruz. Hem de insanlığın ilk başına. Bakın:

“Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini gerçeğe uygun olarak anlat: Hani ikisi de birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, (Kabil) diğerine; Andolsun seni öldüreceğim!” dedi. O (Habil) de dedi ki: “Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder. And olsun ki sen öldürmek için bana el uzatsan bile, ben öldürmek için sana elimi kaldıracak değilim! Zira ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.

 “Ben diliyorum ki sen hem benim günahımı hem de kendi günahını yüklenesin, cehennemliklerden olasın! Zalimlerin cezası işte budur. Sonunda içindeki duygular onu kardeşini öldürmeye itti; onu öldürdü ve böylece hüsrana uğrayanlardan oldu.” (Maide suresi 27-30)

Kabil kardeşini sırf hasedinden öldürdükten sonra cesdini ne yapacağını düşünmeye başladı. Çünkü bu insanlık tarihin ilk cinayeti idi. Ayet bunu açıklıyor:

“ Ardından Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. “Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten âciz miyim?” dedi, ettiğine de pişman oldu.” (31)

İki karga geldi Bir diğerini öldürdü. Öldüren ayaklarıyla yeri eşeleyerek bir çukur kazdı. Öldürdüğü kargayı içine kakalayıp üzerini örttü.

Kabil; “Vay ben bir karga kadar olamadım” dedi. Öldürdüğü için pişmanlıkla da yandı. Sonra da karganın yaptığını yaparak onu gömdü.

İşte insanlıkta hasedin ilk örneği. O neler yaptırabiliyor insana görüyoruz.

YUSUF (as) VE KARDEŞLERİ

Ya bir de Yûsuf’un (as) başına gelenlere baksak! Kardeşlerinden sadece biri hariç, diğerlerinin onu öldürmeye teşebbüs etmeleri. Daha çocuk yaşta çektiği çileler. Yusuf suresinde anlatılır:

-"And olsun ki Yûsuf ve kardeşlerinde, (almak) isteyenler için ibretler vardır." 12,Yûsuf:7

Yûsuf’un (as) kıssasını pek çok insanımız bilir. Gerçekten de bizzat Rabbimizin, yukarıda da zikrettiğimiz ayet-i kerimesinde buyurduğu gibi, bu kıssada alınacak ibretler vardır.

Yûsuf’un (as) daha küçükken başlayan ibretamiz çilesi, insanlarımızın daima dikkatini çekmiş ve birbirlerine anlatıp durmuşlardır.

Kıssa, Kur'an-ı Kerim'de genişçe anlatıldığı için bir hayli önem arz eder. Zira haberi veren Yüce Rabbimizdir. Dolayısıyla kaynağı yönünden hiçbir sıkıntı yoktur. Biz de bizzat ayetlerden ve çok kısa açıklamalarından bu kıssayı, düşünerek okuyalım.

YUSUF’UN RÜYASI

4-Bir zaman Yûsuf, babası (Yâ’kub’a) demişti ki: Babacığım! Gerçekten ben (rüyada) onbir yıldızla güneşi ve ayı gördüm, yani onları bana secde ederlerken gördüm!
5-(Babası), “Yavrucuğum! Rüyanı sakın kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır,” dedi.
6-İşte böylece Rabbin seni seçecek, sana (rûyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve daha önce iki atan İbrahim ve İshak’a nimetini tamamladığı gibi sana ve Ya’kub soyuna nimetini tamamlayacaktır. Çünkü Rabbin çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.

KARDEŞLERİ ÖLDÜRMEK İSTEDİ!

8-(Kardeşleri) dediler ki: Yûsuf’la kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Hâlbuki biz kalabalık bir cemaatiz. Herhalde babamız apaçık bir yanlışlık içindedir.
(Yûsuf ile Bünyamin bir anadan, diğer oğulları ise başka analardan idiler.)
İşte haset! Babalarının Peygamber olduğunu bildikleri halde çekememezlikleri yüzünden böyle diyorlar. Hâlbuki aralarında bir hayli yaş farkı var. Onlar daha çocuk.
9-(Aralarında dediler ki) : Yûsuf’u öldürün veya onu (uzak) bir yere atın ki babanızın teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra da (tevbe ederek) sâlih kimseler olursunuz!

BİR KARDEŞİ SAHİP ÇIKTI

10-Onlardan bir sözcü, “Yûsuf’u öldürmeyin onu kuyunun dibine atın da geçen kervanlardan biri onu alsın (götürsün),“ dedi.
(Bu teklifi yapan Yehûda isminde idi. Kardeşlerine bunu kabul ettirdi ve babalarına geldiler).
11-Dediler ki: Ey babamız! Sana ne oluyor da Yûsuf’u bize emanet etmiyorsun? Oysaki biz ona, iyilik isteyen kimseleriz.
12-Yarın onu bizimle beraber (kıra) gönder de bol bol yesin (içsin), oynasın. Biz onu mutlaka koruruz.
13-(Babaları) dedi ki: Onu götürmeniz beni mutlaka üzer. Siz ondan habersizken onu bir kurdun yemesinden korkarım.
(Derler ki; Rabbimiz Yakub’a bu sözünden dolayı gücendi. Bana emanet etmesi gerekirken kurttan mı korktu?)
14-Dediler ki: Vallahi biz (kuvvetli) bir topluluk olduğumuz halde, eğer onu kurt yerse, o zaman biz gerçekten âciz kimseler sayılırız.
15-Onu götürüp de kuyunun dibine atmağa ittifakla karar verdikleri zaman, biz Yûsuf’a “And olsun ki sen onların bu işlerini onlar farkına varmaksızın, (bir gün) kendilerine haber vereceksin,” diye vahyettik.

YÛSUF’UN GÖMLEĞİ

(Kardeşleri Yûsuf’un gömleğini çıkardılar, onu önce kuyunun yarısına kadar sarkıttılar, sonra da salıverdiler. O, büyük bir taşa tutundu ve o yüzden boğulmadı).
16-Akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler.
17-“Ey babamız! Biz (atışta) yarışmak için (sahraya) gittik, Yûsuf’u da eşyamızın yanında bırakmıştık, (ne yazık ki) onu kurt yemiş! Fakat biz doğru söyleyenler olsak da sen bize inanmazsın,” dediler.
18-Gömleğinin üstünde yalancı bir kan ile geldiler. (Ya’kûb) dedi ki: Belki de nefisleriniz size (kötü) bir işi güzel gösterdi. Artık (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin anlattığınıza göre, yardımına sığınılacak ancak Allah’tır.
(Rivâyet edildiğine göre kardeşleri Yûsuf’un gömleğini kana bulayıp babalarına getirdiklerinde, acı haberi alan Ya’kûb (as) feryâda başladı, onun gömleğini istedi. Onu yüzüne sürüp ağladı ve dedi ki: Bugüne kadar böyle yumuşak huylu bir kurt görmedim! Oğlumu yemiş de sırtındaki gömleğini yırtmamış!” Buna göre Hz. Ya’kub, onların hilesini sezmişti. Fakat yapılacak bir şey yoktu.)

ALINACAK DERSLER

Bundan sonrasını Kur’an’ı Kerim’den okumak gerekir. Yusuf’un başına daha neler gelmiş ve en sonunda kardeşlerini affetmiş. Nasıl bir yürek?

Kıskançlık ve çekememezlik insanın içini kemiren bir kurt gibidir. Kişiyi nice kötülüklere sevk eder. Şeytan için büyük bir fırsattır.

İnsan, Allah'a tevekkül etmelidir. O'na dayanır ve O'ndan yardım isterse yüce Rabbimiz kulunu, en zor ve sıkıntılı durumlardan kurtarır.

Günahlardan kaçınmak ve çilelere sabretmekle kişi, yüksek mertebelere çıkabilir. Yûsuf (as) bunun örneğidir. Hatta zindanlar ona, medrese olacaktır. Tıpkı Yûsuf gibi.

Yine insan, kendisine yapılan kötülüklere iyilikle karşılık verirse, olgun ve saygın bir kişilik kazanır. Allah (cc) lûtfundan onu, manen ve madden yükseltir. Ve güzel bir sonuca ulaştırır. Yûsuf peygamber misâli...

FELAK SURESİ 

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle. De ki: "Sığınırım o sabahın Rabbine,
Yarattığı şeylerin şerrinden, Karanlığı çöküp bastırdığında bir gecenin şerrinden,O düğümlere üfleyen üfürükçülerin şerrinden Ve kıskançlık gösterdiğinde bir kıskancın şerrinden!"

Evet, hasetçilerin şerrinden Allah’a sığınmak gerektiğini anlıyoruz. Rabbimiz muhafaza eylesin!