Türkiye, tarihi eserler ve kalıntılar bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden birisidir. Geçmiş dönemlerde yapılan bilinçli veya bilinçsiz tahribatlara rağmen Anadolu’nun her karışında bir tarih ve kültür mirasına rastlanmaktadır. Osmanlılar döneminden kalma ve mutlaka görülmesi gereken bu eserlerden birisi de Doğubayazıt’ta bulunan İshak Paşa Sarayı’dır.

Bu gün Ağrı’ya bağlı olan Doğubayazıt, Osmanlı devleti döneminde Erzurum eyaletine tabi Bayezid sancağıdır. İran sınırına yakın önemli bir sancak olan Bayezid, Yurtluk-Ocaklık sistemi ile yerel hanedanlar tarafından idare edilmekteydi. Ağrı ise o dönemlerde Karakilise adı ile köy ve daha sonra da kaza statüsündeydi.

Osmanlı devleti, İran sınırına yakın olan Bayezid’de devletin azametini ve gücünü yansıtacak bir saray yapımına 1685’te sancak beyi Abdi Paşa döneminde başlamıştır. Bu sıralarda İkinci Viyana bozgunu sonucu Avusturya ile savaşlar devam etmektedir. Bu tarihten sonra Avusturya, İran ve Rusya ile olan savaşlar, devletin geçirdiği iktisadi ve sosyal zafiyetler sarayın yapımına yansıyacaktır.

Şehre hâkim bir tepeye yapılan saray, bir asırlık bir süre sonunda, sancak beyi 2. İshak Paşa tarafından 1785 yılında nihayet tamamlanabilmiştir. Bu şekilde sarayın adı da İshak Paşa olarak anılmış ve kayıtlara geçmiştir. Sarayın ihtişamı her tarafta konuşlunca, bir ara İstanbul’a rekabet hissi uyandırmış ve İshak Paşa Hasankale’ye sürgüne bile gönderilmiştir. Bu sürgün İshak Paşa’nın ölümü ile sonlanacaktır.

İshak Paşa Sarayında Selçuklu, Osmanlı, Batı mimarisinden ve sanatından izler görmek mümkündür. Saray, iki asırdan fazla yönetim merkezi olarak tarihi çok olaylara ve gelişmelere ev sahipliği yapmıştır.

Cumhuriyet döneminde sancağın yerleşim yeri düz alana nakledilince İshak Paşa Sarayı, yakınında bulunan Ahmedi Hani Türbesi ile yalnız kalmıştır. Ruslar, 1828-29 savaşında ve 1917 yılında iki defa bölgeyi işgal edince, İshak Paşa sarayını da yağmalamışlardır. İlk istilada sarayın zengin kütüphanesinden çok sayıda el yazması kitaplar, değerli eşyalar ve ikinci istilada da haremin altın kaplama kapıları Ruslar tarafından götürülmüştür.

İshak Paşa Sarayı çok sayıda önemli gelişmeler ve olaylara ev sahipliği de yapmıştır. Fransa İmparatoru Napolyon Bonapart tarafından 1805 yılında İran’a elçi olarak gönderilirken kendisini İshak Paşa Sarayı’nın zindanlarında bulan Pierre Amedee Jaubert ( 1779-1849)’in hikâyesi bunlardan biridir.

Altı ay zindanlarda kalan Jaubert, Sancak beyi Mahmut Paşa’nın vebadan ölmesi ve saray içinden kendi becerisi ile aldığı yardımlarla zindan kurtulmuş ve İran’a ancak devam edebilmiştir. Veya kendi ifadesi ile Allah vebayı “zalime” musallat ederek onu kurtarmıştır.

Kimliğini etrafa Ermeni bir tüccar olarak tanıtan Jaubert, sarayda yaşadıkları ve bölgedeki izlenimlerini “Ermenistan ve İran Seyahati” adlı bir eserle kaleme almıştır. Bu konuda Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yakup Karataş’ın değerli çalışmaları bulunmaktadır.

İshak Paşa Sarayı’nı gezerken, saray etrafında geçen iki asırdan fazla zamanın izlerini görmek ve yaşamak mümkündür. 116 odası, zamanına göre modern mimarisi ve yaşam alanı ile İshak Paşa sarayı, bölgeye tarih ve kültür zenginliği katmaya devam etmektedir.

İnşaya başlandığı tarihten itibaren saray etrafında geçen olaylar, zindanları, depoları, yönetim bölümleri ve harem kısmı ile İshak Paşa Sarayı, Osmanlı’dan günümüze kalan devasa bir mirastır. Saray merkezli hayat bulan olaylar filmlere, romanlara ve sanat eserlerine konu olabilecek değerdedir. Muhteşem Ağrı dağı manzarası ile İshak Paşa Sarayı sizleri beklemektedir.