Bunlarda yalan bitmez.

Aklımıza gelebilecek her konuda, her suret ve usûlde, cemiyetin her katmanından devşirdikleri vatandaş profilleriyle yalan kusuyorlar.

Seciyeleri böyle.

Hakikate talip ve hayra gebe bir hayat organizasyonunun parçası olamayacak kadar kirliler.

Katarlı öğrencilere sınavsız tıp eğitimi yalanı, KADEM vakfına ait öğrenci yurdunda silah kaçakçılığı komedisi vs…

Bunlar beklenmedik saçmalıklar değil.

Küçük bir fuar alanını dahi sahra hastanesi olarak yutturmaya çalışan bir zihniyetten söz ediyoruz. Türkiye’nin misyon ve vizyon ufuklarını kollayan SİHA’lara bile market drone’u muamelesi çekiyorlar. Yerinde akıllı uslu duran, hiçbir yere kaybolmayan 128 milyar doların püf diye uçtuğunu yedirdiler mesela yoldaşlarına. Oysa ekonomik sirkülasyona dair asgari malumata sahip olmak yeterliydi işin hakikatini kavramak için. Ama dertleri o değil elbette.

Tabiat, adalet, liyakat, dürüstlük… Propagandasını yaptıkları tüm erdemler asıl hedefleri için birer manivela. Hiçbirini gerçekten önemsemiyorlar. Türkiye’yi modern bir sömürge devleti kalıbına sıkıştırmak için hevesle mücadele ediyorlar. Yüz yıldır, kendilerine direnen hangi fikir, şahıs ve cemiyet varsa farklı bahaneler öne sürerek sindirmeye çalışıyorlar.

İmkân varsa yapılanı yıkacak, yıkamıyorsa da yüzsüzce sahiplenecek kadar utanmaz bir politika çetesinin elemanı hepsi. İsraf israf diye tutturup, leş kokulu rant tezgahlarında kendilerini pazarlıyorlar. Kadın ve çocuk, ucuz bir politika materyali onlar için. Neredeyse her hafta farklı bir şiddet ve tecavüz vakasıyla gündeme gelseler de, zerre çekinmeden ahlakçılık oynuyorlar.

“Demokrasi’’ surlarıyla süsledikleri kalelerine “Atatürkçü’’ muhafızlar dikip, içeri sızdırdıkları teröristlerle “Cumhuriyet saltanatı’’ sürüyorlar. Hastalıklı gayelerini gerçekleştirebilmek için FETÖ’nün, PKK’nın, DHKP-C’nin, Avrupa’nın, Amerika’nın, şuranın, buranın kucağına oturmaya razılar. Hangisi olursa olsun fark etmiyor. Umdukları neticeye bakıyorlar.

Tüm bunları meşrulaştırmak için ekstra bir çaba sarf etmelerine de lüzum yok.

Önlerine hangi yalan konursa iştahla yiyecek bir topluluğun koşulsuz bağlılığına güveniyorlar çünkü. Özgürlük borazanları çalıp sokak ortasında başörtülü kadın dövmeyi çağdaşlık sanan ahmakların şeksiz sadakatine inanıyorlar.

Kendileri de farkında.

Tamamen yalan ve iftira üzerine kurulu bir politika söyleminden besleniyorlar. Ve yabancı sermayeden beslenen medyanın verdiği ahlaksız destekle kendi güvenli alanlarını inşa ediyorlar. Bizim hakikati bilmemiz ve gerekli uyarıları yapmamız bir anlam ifade etmiyor.

Bal gibi biliyorlar çünkü etkili olmayacağını. Nesilden nesile obezleşen bir cehaleti diledikleri gibi kullanıyorlar. Yalanın alıcısı çok. Yakın tarihini bilmeyen, bu bilgisizlikle gurur duyan ve üstelik git gide bencilleşen kocaman kalabalıkları Fino gibi oynatıyorlar.

Bakalım nereye kadar oynatacaklar?

Türkiye’yi kaosa sürüklemek, iç savaş kıvılcımları çıkartmak, peşkeş çekilen bir Türkiye’nin başına sömürge valisi gibi oturmak için daha ne kadar uğraşacaklar?

Öyle bir siyaset atmosferine gark olduk ki kendi cephemizi hakkıyla arındıramıyoruz.

Bu vatansızların çirkeflikleriyle savaşmaktan kendi noksanlarımıza eğilemiyoruz.

Akıbetimiz hayrolsun.