Amerika Birleşik Devletleri’nde ( ABD) uluslararası ilişkiler gündemini yaklaşık 20 yıldır terörizm belirliyor. Ancak ülkenin siyasetinde bu gündem maddesi cazibesini yitirdiği gibi ortaya çıkan uluslararası yeni gerçeklikten dolayı ABD artık tüm odağını terörizme yöneltmekten vazgeçiyor.

Ülkenin dış politika önceliklerinin, Çin ve Rusya bağlamında oluşan yeni bir güvenlik algısına göre yeniden ele alındığı ve buna göre tanzim edildiği görülüyor. Çin’in askeri, teknolojik ve siyasi gücünün küresel ölçekte artması Washington’u rahatsız eden en büyük gelişme.

Bu bağlamda Beyaz Saray tek başına Çin’le baş edemeyeceğini ve bu yüzden Pekin’in karşısına Sovyetler Birliği’ne yaptığı gibi “Batı” ittifakına benzer bir küresel bir blokla çıkmaya hazırlanıyor.

Açık söylemek gerekirse Amerika, koronavirüs krizinin Çin’in aleyhine sonuçlar doğuracağını tahmin ediyordu. Bu krizin Çin ekonomisine büyük bir darbe vuracağı öngörülüyordu. Ancak yapılan hesap ve tahminler tutmadı. Çin koronavirüs salgınından her yönüyle kazanarak çıktı.

ABD’nin Çin’e karşı mücadelesini, “Soğuk Savaş” stratejisine dayandırma düşüncesinin kolay bir şekilde vücuda gelmeyeceği çok açık. Öncelikle dünya, Soğuk Savaş koşullarının çok ötesinde. Toplumsal, teknolojik ve siyasi şartlar, eskiyle mukayese edilemeyecek düzeyde.

Artık her olayda Beyaz Saray’ın nasıl bir açıklama yapacağını bekleyen kitleler ve ülkeler kalmadı. Dahası, çoğu ülkenin eskiye dönmemek için çaba harcadığı görülüyor. Uluslararası çapta ses getiren olaylar karşısında, kabuğundan sıyrılmış her ülkenin kendi cevabını üretmeye çalıştığı dikkatlerden kaçmıyor. Uluslararası yapı da büyük değişim geçirdi.

Klasik diplomasinin şekli ve yöntemi geçerliliğini yitirdi. Tek merkezli medya erozyona uğradı. Teknoloji ve bilgi artık bir ülkeyle veya coğrafyayla sınırlı değil. Birbirini kayıtsız şartsız “düşman” olarak tanımlayan toplumların sayısı etki düzeyini yitirecek ölçüde azaldı.

2020 yılında icra edilen Münih Güvenlik Konferansı’nda Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un, “her yerde hazır bir küresel Amerikan polisi dönemi bitti” sözleri aslında gelinen noktayı açıklamaya yetiyordu.

Bugün sadece Avrupa ülkeleri değil, kendine güvenen birçok ülke kendi ulusal çıkarlarının inşa ettiği bağımsız bir dış politika arayışında. Kutup veya blok siyasetinin acı tecrübesini tadan ülkeler yeniden “boyunduruk” altına girmeye sıcak bakmıyor.

Demek ki ülkeler, Amerika’nın Çin ve Rusya gibi güçler karşısındaki tavrını, “küresel bir tehdit” olarak algılamıyor. Aksine bu vaziyeti Amerika’nın “kendi sorunu” şeklinde resmediyorlar. Bundan dolayı da Amerika’nın “biz ve onlar” perspektifine Beyaz Saray’ın beklediği düzeyde ilgi göstermiyorlar.

Bunun yanında şunu da ilave etmek önemli. Başta Avrupa Birliği olmak üzere blok siyasetinden rahatsızlık duyan tüm devletler, Çin veya Rusya liderliğinde biçimlenecek yeni bir dünya fikrine de yeşil ışık yakmıyor. Özellikle Rusya’nın askeri güç tehdidi ve Avrupa ülkelerinin içişlerine karışma arzusu, Baltık Ülkeleri başta olmak üzere birçok Doğu Avrupa ülkesinin tepkine neden oluyor.

Şurası çok açık, şayet Rusya sert güç yerine Çin gibi yumuşak gücünü ön plana çıkarabilse, Avrupa ekonomisi, siyaseti ve güvenlik sistemi içindeki ağırlığını daha da artırabilecek. Huylu huyundan vazgeçer mi bilinmez ama Rusya’nın Avrupa siyasetinin Amerika’nın endişelerini meşrulaştırdığı gayet ortada.