ABD’nin bu yönde kendi suçunu bastırmak ve dikkatleri farklı noktalara yoğunlaştırmak için bu tarz bir ithama sarılmış olabileceği düşünülebilir. Fakat itham edilenin sıradan bir ülke olmadığı dikkate alınırsa, meselenin ehemmiyeti anlaşılabilir.

Türkiye- ABD ile ilişkileri Demokrat Parti iktidarı ile geçmiş dönemlerde görülmeyen bir ivme ile gelişmeye başlamış, zaman içinde dostluk ve NATO ile de müttefiklik düzeyinde ilerleyerek bazen inişler ve çıkışlar da yaşayarak bu günlere kadar gelmiştir.  

Devletlerarası ilişkiler genelde karşılıklı menfaatler temeli üzerinde gelişmesine rağmen, neredeyse 70 yılı aşkın bu yolculukta ABD her zaman kendi menfaatlerini hep önlerde tutarak, bazen dostlukları ve müttefikliği de unutarak tehditler savuran durumlar bile sergilemiştir. Mesela Kıbrıs meselesi kapsamında kaba ve tehdit dolu üslupla 1964 yılında kaleme alınan “Johnson mektubu” ve 1974 Barış Harekâtı sürecinde uygulanan “silah ambargosunu” hatırlamakta yarar vardır.

İki ülke ilişkilerinde görünürde yaşanan bu gelişmelerin yanında Türkiye’yi hedef alan teröre ve terör örgütlerine ABD’nin arka sokaklarda verdiği destekleri ise bilmeyen yoktur.

Türkiye bun rağmen ABD ile ilişkilerini hep iyi tutmaya gayret sarf etmiş, alttan alan ve taviz veren taraf olmuştur. Nihayetinde ABD dünyanın süper gücü bir ülkedir; karşıya almanın akıl karı olmayacağı düşünülmüş olmalıdır.

Fakat Türk- ABD ilişkilerinde 2002’de başlayan ve gittikçe derinleşen çatlaklar artık bir devrin sona ermeye başladığının işaretleri olarak görülmektedir. Bu sürecin öne çıkan anlaşmazlık konuları olarak S-400’ler meselesi, PKK ve YPG’ye ABD aleni desteği, Irak, Suriye, Doğu Akdeniz, Libya, Kafkasya’da ortaya çıkan sorunlar ve ABD’nin açıktan Türkiye’nin çok hassas olduğu “Ermeni soykırımını destekleme” beyanı dikkate alınırsa iki ülke ilişkilerinde dostluktan da müttefiklikten de bir emarenin kalmadığı anlaşılmaktadır.

Söz konusu gittikçe derinleşen bu çatlakların onarılmaya çalışılması gerekirken, ABD tarafından bu sefer gelen “itham” Türkiye için can sıkıcı boyutlara ulaşmıştır. Yani yenilir yutulur tarzda bir itham değildir.

ABD Dışişleri Bakanlığı 2021 İnsan Ticareti ( TIP) raporunda Türkiye, Suriyeli muhaliflere “ çocuk askerlerle somut destek” vermekle suçlanmış ve “çocuk asker kullanımına karışan ülkeler” listesine alınmıştır. Buna göre Türkiye, Libya’da da çocuk asker kullanımına destek vermektedir.

Bu şekilde ABD, ilk kez bir NATO ülkesini “çocuk asker kullanımına destek veren ülkeler” listesine alarak açık tavır sergilemiştir.

Türkiye’ye yönelik bu suçlama çok önemlidir. Bu ithamın, geleceğe matuf Türkiye’ye yönelik muhtemel can sıkıcı senaryoların altyapısını mı teşkil edeceğini kestirmek zordur. Bunu gelecek zamanlar gösterecektir.

Fakat diğer taraftan masum insanlara yönelik terör eylemlerinde çocuk askerleri kullanan PKK / YPG terör örgütlerine ABD’nin desteği açıktan hala devam etmektedir. Söz konusu terör örgütlerinde eline silah alan çocukların yaşları 15, 16 ve 17 civarındadır.  ABD’nin destek verdiği terör örgütleri tarafından çocukları kaçırılarak örgüt saflarına katılan anneler, gece-gündüz gözyaşı dökmektedirler.

ABD’nin bu yönde kendi suçunu bastırmak ve dikkatleri farklı noktalara yoğunlaştırmak için bu tarz bir ithama sarılmış olabileceği düşünülebilir. Fakat itham edilenin sıradan bir ülke olmadığı dikkate alınırsa, meselenin ehemmiyeti anlaşılabilir.

Türkiye-ABD ilişkileri dönüşü olmayan yollara doğru ilerlemektedir.