15 Temmuz’u romantik galeyanlarla anmanın ötesine geçmemiz lazım. Yavuz hırsız misali şiddetle üstümüze çullanan bu arsız kalabalığın fikir diktatörlüğüne boyun eğmemeliyiz.

Şanlı 15 Temmuz direnişinin üzerinden beş sene geçti. Büyük badireler atlattık. Halen çok zor dönemlerden geçiyoruz. Eğrisiyle doğrusuyla büyük atılımlar yapıyor, buna mukabil ciddi ekonomik sınavlar veriyoruz.

15 Temmuz gecesi hiç bitmedi demek mümkün aslında.

15 Temmuz’a “tiyatro’’ diyenlerin; ellerindeki politika kanını temizlemek için çevirdiği iğrenç tiyatrolar hiç bitmedi çünkü.

Yasin Börü’nün, Aybüke Öğretmen’in, Eren Bülbül’ün, Ömer Halisdemir’in, Abdullah Olçok’un, Ayşa Aykaç’ın ve daha nice kahramanımızın katilleriyle flört eden o rezil siyaset ahlakıyla ortak bir hayat yaşamaya zorlanıyoruz. 15 Temmuz gecesi sokağa dökülen Türkiye halkına “geri zekalı’’ muamelesi çeken bir “first lady’’nin yalandan ve terörist kucaklamaktan başka icraatı olmayan müteahhit kocasına dünyanın en önemli şehirlerden birini, İstanbul’u emanet ettik. “Liyakat’’ bahanesiyle belediyeyi terörist karargâhına çevirip, “tasarruf’’ gerekçesiyle bin bir ihale kovalayan devasa bir balonun trolleri hayatımızın her yerinde…

İthal anlaşmalarla sosyal dokumuzu, “profesyonel vatandaş’’larla politik istikrarımızı bozdular. Finans-kapital organizasyon Türkiye aleyhine ne kurguladıysa, şevkle o kurgunun amelesi oldular. Türkiye’nin global pastadan koparacağı her dilim zorlarına gitti. Özgürlük, demokrasi, adalet palavralarıyla Türkiye’nin sömürgeleşmesini arzuladılar…

Tüm bunlar yaşanırken; sanayiden tarıma, ticarette bilime kadar pek çok kulvarda inovatif hamleler gerçekleştirdik.

Çeşitli mühendislik disiplinlerinin milyonlarca satırlık yazılım kodlarıyla harmanlandığı, onlarca elektronik-mekanik aerodinamik aksamın birbiri içinde koordine edildiği muazzam bir teknolojik deha geliştirdik mesela. Siz bu dehayı, coğrafî ve gönül hudutlarımızı kollayan İHA, DİHA, TB2 vs. isimlerle tanıyorsunuz. Benzini çalınan devrim arabasına gülenlerin, ilk yerli uçak teşebbüsünü baltalayanların ideolojik mirasçıları; bu teknolojik dehayı bonmarşe malı oyuncaklara benzetse de hakikat değişmiyor. Almanya’nın elinden milyonlarca avroyu alan 3. Havalimanı’na bile karşı çıkan bir yobazlıktan aksi beklenemez…

Kanal İstanbul’a filan girmiyorum. Ekmeğini yiyemedikleri her proje onlar için birer rant girişimi zaten. Türkiye’nin menfaatleri hiçbir anlam ifade etmiyor. 7’den 70’e başörtü düşmanlığı yapıp bunu da ‘’aydınlık’’ zanneden müthiş bir gericiliğe hapsolmuş durumdalar. Şikâyet ettikleri tüm içtimai yozlaşmalar için suçu Müslümanlığa atmakla meşguller. Savundukları ve yaşadıkları hayat tarzının, temelde bütün o yozlaşmışlıkların çıkış noktası olduğunu göremiyorlar. Ahlaksız etki ajanlarının peşinden koşup, bankta oturan M. Kemal heykeli yaparak Cumhuriyet’i koruyacaklarına inanmak onları tatmin ediyor.

Özel sektörün doyumsuz zamları, asgari ücretle uyuşmayan hayat pahalılığı, ekonomik dengesizlikler… Bunların hiçbirini yok sayacak değiliz. Zira genişçe ele alınması gerekiyor. Fakat tüm bu meseleleri ortak akılla tartışıp çözüm aramaya imkân tanımayan büyük bir zihin kuraklığından söz ediyorum.

Güdeninden güdülenine, bunların hiçbiri, ama hiçbiriyle “Türkiye ittifakı’’ kurulamaz. Zira zihnimizdeki Türkiye tanımı, gönlümüzdeki Türkiye sınırları çok farklı. Bu zihin yapısıyla birlik olmak; Türkiye için mücadele verirken elimizin, kolumuzun, dilimizin manasını taşıyor.

Velhasıl, 15 Temmuz’u romantik galeyanlarla anmanın ötesine geçmemiz lazım. Yavuz hırsız misali şiddetle üstümüze çullanan bu arsız kalabalığın fikir diktatörlüğüne boyun eğmemeliyiz. Milli refleksleri yumuşatacak ve devlet dirayetini etkisiz hale getirmeye çalışacak fikir ve hiziplerin tümüne karşı dik durmak zorundayız.

Şehitlerimize rahmet, gazilerimize inşirah diliyoruz…