Uzun yıllar koalisyon hükümetleri ile yönetilen Türkiye 2002 yılından itibaren siyasi istikrarı yakalamış, bu durum iktisadi ve sosyal istikrarı da beraberinde getirmiştir. Yakalanan bu başarı ivmesi içerideki ve dışarıdaki vesayet odaklarını rahatsız etmiş ve özellikle iktisadi göstergeler üzerinden yürütülen birtakım girişimler ile aynı zamanda siyasi ve sosyal istikrarın da zarar görmesi amaçlanmıştır. Son 15 yılda bu şekilde birçok sınav ile karşı karşıya kalarak dayanıklılığı test edilen Türkiye ekonomisinin öznel dinamiklerine değineceğim bu yazımda öncelikle sürecin genel çerçevesini oturtabilmek adına hangi göstergeler üzerinden bu sistematiği işleteceğimize kısaca yer vermek istiyorum.

Sınırsız insan ihtiyaçlarını sınırlı kaynaklarla karşılamak adına dengeli bir karşılık bulmaya çalışan iktisat biliminin bu bağlamda amaçlarını çok fazla detaya girmeden; kaynak dağılımında etkinliğin tesisi, gelir dağılımında eşitliğin sağlanması, tam istihdama erişmek, iktisadi büyüme mekanizmasını işletebilmek ve fiyat istikrarı patikasında seyredebilmek şeklinde sıralayabiliriz. Kaynak dağılımında etkinlik ve gelir dağılımında eşitliğe yönelik süregelen piyasa başarısızlıklarını mikro bakış açısı üzerinden inceleme altına aldığımızda dolayı, Türkiye ekonomisinin performansını inceleyeceğimiz ana göstergelerinin enflasyon, istihdam ve büyüme olduğu kanaatine varabiliriz.

DİN-SİYASET, GELENEK-MODERNLİK

AK Parti 2002 yılından itibaren ortaya bir siyasi kimlik koymuş, Türk siyasi hayatında onlarca yıldır devam eden din-siyaset, gelenek-modernlik, din-devlet, devlet-toplum-birey gibi kavramların doğurduğu gerilimlerin daralttığı siyasi manevra alanını normalleştirme yolunda gayret etmiş ve başarılı olmuştur.

Zira bu kavramlar sıhhatli bir zeminde yeniden kurgulanarak gerilim unsuru olmaktan uzaklaşmış, siyasi gündemin yapay gerilimler ve krizler üreten dinamikleri akamete uğratılmıştır. Demokratikleşme ve kalkınma iklimi sürerken 27 Nisan 2007 tarihinde e-muhtıra yayınlanmış ardından 14 Mart 2008 günü AK Parti’ye kapatma davası açılmış, böylece vesayet odaklarının siyasi zemin üzerindeki askeri gölgesi iktisadi ve yargı mekanizmaları ile bütüncül bir boyuta taşınmıştır.

KUR ŞOKU ÜZERİNDEN İKTİSADİ SALDIRI

Nitekim Şubat 2012’de FETÖ’cü savcılar tarafından kurgulanan ifadeye çağırma süreci, Haziran 2013’te gezi olayları, Aralık 2013’te yargı darbesi, Ocak 2014’te TIR kumpası, Ekim 2014’te Kobani olayları, Temmuz 2015’de başlayan çukur terörü ile siyasi iradeyi zayıflatmaya yönelik süregelen operasyonlar 15 Temmuz 2016 günü bizzat işgal girişimine dönüşmüştür. Maruz kalınan bu zorluklara rağmen istedikleri sonucu alamayan odaklar 2017 referandumu öncesinde Batı medyasında aleyhte propaganda süreci yürütmüş, ülkemize gözdağı vermek amacıyla koruma polislerine ABD’de dava açmış, Halkbank kumpasını devreye sokmuş, ülkemize vize yasağı uygulamış, 2018 yılı yazında kur şoku üzerinden iktisadi saldırı başlatmış ve 2019 yılında bunu tekrarlamıştır.

Geride kalan zaman diliminde tüm bu operasyonlara rağmen Türkiye ekonomisinin dayanıklılığı ve siyasi otoritenin kararlılığı sayesinde makroiktisadi göstergelerde ciddi ve kriz boyutuna varan bir problem yaşanmamıştır. Bugün dünyanın 13. büyük ekonomisi olan Türkiye ekonomisinde 1995-2001 yılları arasında ortalama %71,6 olan enflasyon haddi, 2002-2020 döneminde ortalama olarak %11,3 bandında seyretmiştir. 2021 Haziran itibariyle enflasyon %17,53 seviyesindedir.

Türkiye ekonomisi 2005-2010 döneminde ortalama yıllık %4,3 büyürken, bu patika 2011-2020 döneminde %5,2 seviyesine yükselmiş, yaşanan küresel finans krizinin etkisi ile sadece 2009 yılında küçülmüştür.

TÜRK LİRASI DOĞRUDAN HEDEF

İşsizlik oranı, işgücüne katılım oranından etkilenen bir değişken olduğu için bu başlıkta asıl irdelemem gereken konunun istihdam kapasitesi olduğunu düşünüyorum. 2002 yılında Türkiye’de istihdam edilen birey sayısı 21 milyon 354 bin seviyesinde iken bu rakam 2018 yılı Temmuz ayında 28 milyon 952 bin kişiye erişerek zirveye ulaşmıştır.

Ancak 2018 yılının ikinci çeyreğinden itibaren Türkiye ekonomisinin de dahil olduğu gelişmekte olan ülke ekonomilerine yönelik olarak risk algısının bozulması, ABD Merkez Bankası’nın gerçekleştirdiği faiz artışları ve ABD yönetiminin Türk Lirası’nı doğrudan hedef alan açıklamaları sonucunda risk primimiz yükselmiş, Türk lirası değer kaybetmiş ve böylece sermaye akımları zayıflamış ve dış finansman ihtiyacımız artmıştır. Artan dış finansman ihtiyacı maliyet kaynaklı fiyat davranışlarında bozulmaya ve haliyle enflasyonist eğilimlerin ve bu durumun önüne geçmek adına piyasa faizlerinin artmasına mahâl vermiştir. Artan piyasa faizleri tüketim ve yatırım harcamaları kanalı ile iktisadi büyümenin yavaşlaması ile sonuçlanmış ancak küçülme yaşamamıştır. Ekonomi 2018 yılını %3 ve 2019 yılını %0,9 büyüme oranı ile tamamlamıştır.

Yaşanan bu küçülme istihdam göstergelerine de yansımış ve 2020 Ocak ayı itibariyle 27 milyon 671 bin kişiye düşen istihdam ayrıca koronavirüs salgınının etkisini hayatın her alanında hissettirdiği 2020 Nisan ayı itibariyle de 25 milyon 169 bin kişiye düşmüştür.

Türkiye iktisadi hayatı dünya genelinde olduğu gibi kendi özelinde de derinden etkileyen pandemi sürecinin neden olduğu olumsuz etkileri bertaraf edebilmek adına 661 milyar Türk lirası değerindeki desteği kapsayan politika tedbirlerini hayata koymuş ve bu süreç Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın 11 Kasım 2020 günü açıkladığı “Yeni Ekonomi Politikası: Fiyat İstikrarı, Finansal İstikrar, Makroekonomik İstikrar” ile taçlanmıştır.

POLİTİKA KOMBİNASYONU

Para politikası uygulamaları odağından yürütülen ve maliye politikası boyutu ile desteklenen sistematik sonucunda enflasyon beklentileri gerilemiş, uzun vadeli faizlerde düşüş yaşanmıştır. Nitekim Merkez Bankası süregelen bu dezenflasyonist etkiyi muhafaza ederek orta vadeli %5 hedefine erişinceye kadar politika kombinasyonuna devam edeceğini beyan etmiştir.

2020 yılı Nisan ayı itibariyle 25 milyon 169 bin kişiye düşen istihdam kapasitesi bağlamında da çok büyük bir başarı yakalanmış ve 2021 yılı Nisan ayı itibariyle yani toplam bir yıl içerisinde istihdam edilen birey sayısı 2 milyon 887 bin kişi artarak ekonominin istihdam kapasitesi 28 milyon 56 bin kişiye erişmiştir. Böylece süregelen beceri-meslek-nitelik odaklı istihdam politikasının kısa vadeli sonuçlarına göre 2018 yılındaki zirve noktaya yakınsama sağlanmıştır.

Büyüme patikası bağlamında salgının etkisine rağmen 2020 yılında %1,8 büyüme başarısını yakalayan Türkiye ekonomisinin 2021 yılında %5,8 ve 2022 yılında %5 büyümesi bekleniyor.

Sözün özü özellikle iktisadi patikadan sahneye konan girişimler üzerinden siyasi ve sosyal istikrarın zedelenmesinin amaçlandığı Türkiye ekonomisi karşı karşıya kaldığı tüm sınavları ortaya konan irade ve dayanıklılığı sayesinde bertaraf etmeyi bilmiştir.

Ortaya konan planlar ve yürütülen operasyonlar Türkiye ekonomisinden zaman kaybından başka bir şey götürmemesine rağmen, bizlere ekonomimizin iktisadi anlamda ortaya koyduğu reformları muhakkak başarı ile yürütmesi gerekliliğini bir kere daha göstermektedir.

SEKTÖRLER ARASINDAKİ BAĞLANTI

Özellikle üretim formasyonunda emeği önceleyen süreçlerin öne çıkarılması, özel politika gerektiren grupların istihdamlarına yoğunlaşılması, yurtiçi tasarrufların yükseltilerek dış finansman ihtiyacının azaltılması, sektörler arasındaki bağlantılar dikkat alınarak imalat sanayiinde verimliliğin geliştirilmesi sayesinde yüksek katma değerli üretim ve rekabet gücünün yükseltilerek bahse konu bu ürünlerin ihracat payının artırılması ve eşdeğer olarak sürdürülebilir çevre politikalarının, güçlü ve nitelikli beşeri sermaye varlığının ve son olarak dijitalleşme sürecine tam olarak uyum sağlamış bir kamu yönetişim sistematiğinin önceliklendirilmesi büyük önem arz etmektedir.

Pandemi ile birlikte dünya genelinin sosyal, iktisadi ve siyasi bağlamında aralanan yeni dönem, Türkiye’nin 21. yüzyılın lider ülkesi olabilme hedefinin bir rüyadan ziyade somut adımlarla erişebilecek bir gerçeğe dönüşmesi sonucunu beraberinde getirmiştir. Bu somut adımlara en büyük desteği ise siyasi ve sosyal yönetişim mekanizması ile bütünleşmiş iktisadi politika süreçlerinin vereceği alenidir.

Gayret bizden, takdir ve tevfik Allah'tandır.