İnsan düşünen bir mahlûktur. Onun bu özelliği kendisine pek çok güzel hasletler kazandırabilir. O halde;
Gönlümüzü her türlü pürüzlerden arındırarak, saf ama akılcı ve ölçülü bir bakışla kâinata bakacak olursak, hakikaten şaşkınlığa düşmemek mümkün değildir. Gözlerimizin görebildiği şu âlem bile, insanoğlunu hayrete düşürecek mahiyette değil midir? Şu arz, şu sema ve ikisi arasında olan milyarlarca yaratık herhalde bizlere çok şeyler düşündürecektir.


Hele insan! Yani bizzat kendimiz. Bütün bu güzellikleri temaşaya ve tefekkür etmeye aday olan yaratık... Ama bu adaylığa lâyık olmamak sûretiyle, nefsinin hezeyanları içerisinde, bir katrede kendini boğanlar görülür ki; hakikaten onlara acınır. Pek tabii ki onlar, gerçek sözlere muhatap olmayan bedbahtlardır. Zira insanı insanlığın zirvesine çıkaran, Allah inancı ve O'nun Güzel Habibi'ne bağlılığıdır.


Ama inanan insanlar, bunca mahlûkatın sırlarını ve manâlarını, O'nun lutfettiği gözlükten seyrederek, hayranlıktan adeta baygınlık geçirirler. Berrak bir îman, coşkulu ve yaşlı bir bakış, insan hafsalasının alamayacağı bu güzellik ve harikuladelikler içerisinde sarhoş oluverirler:

“Gerçekten, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, akıl sahipleri için, Allah'ın varlığını, kudret ve azametini gösterir kesin deliller vardır. Sağduyulular o kimselerdir ki; ayakta iken, otururken ve yatarken (dâima) Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında Allah'ın varlığını isbat için iyice düşünürler ve şöyle derler: “-Ey Rabbimiz, sen bunları boşuna yaratmadın. Sen batıl şey yaratmaktan münezzehsin (berîsin). Artık bizi cehennem ateşinden koru.” 3 Âl-i İmran 190-191)

BUNCA ÂLEMİ YARATAN O'DUR

Âlemler içerisinde, âlemleri de O yarattı.
Eğer sizlerin içini yakan, sizi celbeden nice güzel şeyler varsa, onları da O yarattı.
Bütün mühendislik hesaplamalarını da O yaptı ve bu amansız binâyı durdurdu.
Fennî mes'ulü de O'dur.


Bu koskoca arzdaki binlerce nebatatın ziraat mühendisi ve yoktan var edeni de O'dur.
Ve insan! Yani bütün bu mahlûkatın yaradılışına sebep olup, yeryüzünde Rabbi’nin halifesi olmaya aday mahlûk.
Onu, en eşsiz güzellikte yaratan, iç ve dış mimarî hesaplamalarını yapan da O'dur.
Nehirler misali kan damarlarını da O halk etti.

Elektronik beyinleri yapan beyinleri de O yarattı.
Dışarıya açılan iki penceresi ve olabilecek bütün görme özelliklerini de bahşederek, en mükemmel şekilde olan gözler de O'nun eseri.
Her biri birer harika olan güneşi, ayı, yıldızları, arz ve üzerindekileri, hep onlarla hafsalasına gönderir. Alır, idrak eder, yoğurur ve dilediği şekilde kullanır... Kendisine verilen küçük iradesiyle…


İki saniyede güneşe, milyonlarca ton enerjiyi sağlayan O'dur.

ÖYLE BİR YARATICI Kİ!

Milyarlarca insana mührünü de vurmuştur sonunda... Onca insanın parmak uçlarına birbirine benzemeyen izleri koymak suretiyle...
Daha nice acayip eserleri de yok mudur O'nun!...


İşte eserler ve işte Yaratıcısı, Sahibi ve İdare Edicisi...


O'nun yüce kelâmı KUR'AN, bütün bu hakikatleri ortaya döker ve der ki:


"Ufuklarda (yer, gök, ikisi arası) ve kendi nefislerinde insanlara âyetlerimizi göstereceğiz ki, o (Kur'an)'ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahid olması, yetmez mi?" 41 Fussilet 53.


Ve bütün yollar da sonunda yine O'na çıkacaktır. Yolsuzların yolu da… Her işin neticesi de yine O'na varacak ve O, bütün bunları sorgulayacaktır:
"Dikkat edin, bütün işler sonunda Allah'a döner." 42 Şûra 53.
Böyle bir Allah (cc) sevilmez mi?

İNSAN ACİZDİR

Hiç bilmediğimiz bir âlemden geldik. İstedik de mi geldik?
Bir erkek ve bir kadından teşekkül eden bir yuva. Bir sebep...
Acaba onların isteğiyle mi vücuda geliyor bir insan?
Bir insanın neye gücü yetebilir ki?


Evet. Bu bir sebepten öte geçemez. Bu kanunu bir koyan var. Sonra da uygulayan. Sebepler zincirini devam ettiren bir yüce Zât!
Bütün kâinatı... Yerleri, gökleri, zerre ve kürreleri yoktan var eden.


O yarattı bizleri. Halâ da yaratmakta. Dilediği zamana dek yaratacak, sonra da olacak olan olacak.
“Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, her an yaratma halindedir.” 55 Rahman 29.

ALLAH İÇİN ZORLUK YOKTUR

O, kolayca yaratıverir:
“Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet! Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır.
Bir şey (yaratmak) istediği zaman O’nun yaptığı "Ol" demekten ibarettir. O da hemen oluverir. Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah'ın şanı ne kadar yücedir! Siz de O'na döneceksiniz.” 36 Yasin 81-83.


O’nun hükmünün önüne kimseler geçemez. O’dur sahip, O’dur hükümran, O’dur öldüren ve O’dur dirilten. O’dur ezelî ve ebedî olan. Nerede ve nasıl olsak her halimizi bilen yine O’dur. Açık ve gizliliklerimizi de:


“Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah'ı tespih etmektedir. O, azîzdir, hakîmdir. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. O, diriltir, öldürür. O, her şeye gücü yetendir.
O ilktir, sondur, zahirdir, batındır. O, her şeyi bilendir.


O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'ın üzerine istivâ edendir. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür.


Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Bütün işler ancak O'na döndürülür. Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar. O, kalplerde olanı bilir.” 57 Hadîd 1-6.
“O hem diriltir hem de öldürür ve yalnız O'na döndürüleceksiniz.” 10 Yûnus 56.


“Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi (olan Allah) üstündür, çok bağışlayıcıdır.” 38 Sâd 66.

O, GÖKLERİN VE YERİN TEK VAR EDENİDİR

“O, göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. O'nun eşi olmadığı halde nasıl çocuğu olabilir! Her şeyi O yaratmıştır ve her şeyi hakkıyla bilen O'dur.” 6 En’am 101.
Her şey de O’nu zikreder:


“O, yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun şânını yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.” 59 Haşr 24.


O ki, gökleri dayanaksız durdurandır:
“Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetlerini açıklamaktadır.” 13 Ra’d 2.
O gökler ki, gözler onda asla bir çatlak bulamayacaktır. Bir değil binler defa baksa da.


“O ki, birbiri ile âhenkli yedi göğü yaratmıştır. Rahmân olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.” 67 Mülk 3-4.

İNSANIN İRADESİ

“Göklerde ve yerde olanlar hep O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmiştir.” 30 Rûm 26.


Bu güç ve kudretin önüne kim geçebilir ki? Kim O’nun emirlerine karşı gelebilir ki! Bu koskoca kâinata O’ndan başka kim söz geçirebilir ki!
İnsanoğlu kendisine verilen irâde-i cüz’iyyeyi iyi ya da kötü yönde kullanabilir. Îmanı ya da küfrü tercih edebilir. Bu konuda insan hürdür. Ama bütün bunlar sadece dünya hayatına mahsustur. Âhiret hayatında ise asla mümkün değildir insanın tercihi. Kazancını ya da kaybını görecektir orada.
Dünya hayatında îman ya da küfür noktasında, amel etme ya da etmeme konusunda, dünya işlerinde seçim konusunda yani hayatını yaşama konusunda serbest bırakılan insan, yaşadığı dünyanın tabiat olayları hakkında hiçbir söz hakkına sahip değildir. Güneş ve ay O’nun emriyle doğar ve batar. Yağmur, kar O’nun hükmüyle yağar ya da yağmaz. Rüzgâr O’nun emrine göre hareket eder. Ve insan bir gün O’nun emriyle ebedî âleme intikal eder, istese de istemese de, toprak altına girer. Kim buna mâni olabilir ki!


Yemeye-içmeye, giymeye, yatıp-kalkmaya, istirâhate, tedaviye ve bakıma muhtaç olan insan bütün bunları ne çabuk unutur da O’nu tanımamaya ve O’na isyâna kalkışır? Aslında ne kadar da âciz ve ne kadar güçsüz değil midir?