Tarihten ibret alarak, ortak sevinçlerin de en az ortak acılar kadar birleştirici olabileceğini bütün dünyaya göstermek hâlâ mümkündür…

Kendine, tarihine ve değerlerine yabancılaşanların düştüğü hali tasvir etmek elbette kolay değildir…

Kendine yabancılaşanlar aynaya baktıklarında, yansıyan görüntünün kendilerine ait olduğunu dahi anlayamıyorlar…


Zihin pencereleri” farklı manzaralara kapalı olduğu için vehimleri, hakikatmiş gibi yansıtan bir aynadan farksız ne yazık ki…


Nereye baksa kendinden ve vehimlerinden başka bir şeye hakikat değeri yükleyemeyen “kör zihinler”le, aynı zamanı ve zemini paylaşıyor olmanın nedenli zor olduğunu her geçen gün biraz daha acı örneklerle idrak ediyoruz…


Zihinsel olarak görme yeteneğini kaybetmiş, ideolojik saplantılarla ileri derecede miyoplaşmışlara, hakikati göstermenin neredeyse imkânsız olduğunu akıl ve insaf sahipleri çok iyi bilirler…


Kendilerine yabancılaşanların, karşı mahalleyle ilgili tasavvurları ise adeta “histeri” boyutuna varmış gibi görünüyor; ciddi duygu bozukluğu ve taşkınlıklarla kendini gösteriyor…


Kör zihinler, Daryuş Şayegan’ın, “ yaralı bilinç” ya da “melez bilinç” olarak tarif ettiği hiçbir yere ait olmayanları da temsil ediyorlar; ötekine ulaşma da “köprüsüz”ler hatta yolsuz kalmış durumdalar…


Dolayısıyla diğer tarafta ne olup bitiği ile ilgili bir fikri olmayanlar, oraya dair konuşurken kendilerini ya da vehimlerini tarif ediyorlar; şecaat arz ederken sirkatlerini söylüyorlar…


Karşı mahalleye baktığını zanneden ama aynada kendini gören yalancı, iftiracı, tiyatrocu aslında hiç bilmediği karşı mahallenin sakinlerini, sıkılmadan kendi ahlaksızlıklarıyla suçlayabiliyor…


Evet, kendi tabanını konsolide etmek isteyen siyasi partilerin rakiplerine meydan okumasının, kadim devlet aklından alınmış bir miras olduğunu iyi biliyoruz…
Huntington’ın Medeniyetler Çatışması öngörüsü de Arnold Toynbee’nin büyük uygarlıkların ancak bir meydan okumayla karşılaştıklarında ve buna karşı koyabildiklerinde geliştiklerini iddia ettiği, “Meydan Okuma ve Karşı Koyma” tezine dayanır; bu, bir noktaya kadar anlaşılabilir bir durumdur…
Lakin kabulü mümkün olmayan ve gelinen noktada aynı ülkenin insanlarının birbirine bu denli “kör” ya da “miyop” olarak bakması ve bütün köprüleri atarak karşı tarafa histeri nöbetleriyle saldırması bir milletin güçlenmesine değil, felaketine sebep olur…


Farklılıklara tahammül edemeyen, anlama çabası içerisinde olmayan ve sadece kendi vehimleriyle yaftalayarak, “yok edilecekler listesi”ne ekleyen bu zavallılıktan mutlaka kurtulmak zorundayız…


Hiçbir koltuk ya da iktidar, karşıdakinin de “bir insan” olduğunu göremeyecek kadar “kör” etmemeli…


İslam ve Osmanlı’yla ilgili fikirlerine katılmasam da Ernest Renan’ın şu sözü oldukça etkilidir kanaatimce: “Ortak acı, sevinçten daha birleştiricidir. Milli hatıralar arasında yaslar zaferlerden daha makbuldür. Zira yas görev yükler, ortak çabayı emreder…”

Bu milleti bir arada tutan o ortak acılardan birini, 15 Temmuz’u daha dün yaşadık ve birlikte zafere dönüştürdük…

Ayrık otlarını temizleyince, mahsulümüzün ne denli bereketlendiğini de gördük…

Zira dışarıdan gelen saldırılar içeriyi çok daha kuvvetli yaparken, içeriden gelenler paramparça ediyor…

Tarihten ibret alarak, ortak sevinçlerin de en az ortak acılar kadar birleştirici olabileceğini -Renan’a rağmen- bütün dünyaya göstermek hâlâ mümkündür…

15 Temmuz’un tüm kahramanlarına - şehit ya da gazi- şükran ve minnetle…