Geçtiğimiz günlerde 11 milyonu aşkın nüfusu ile küçük bir ada ülkesi olan Küba’da kısa süreli de olsa sokaklarda büyük bir hareketlilik yaşandı. 30 yılın en büyük halk ayaklanması olarak anılan olaylarda bugüne kadar çok sayıda yaralı olduğu gibi bir kişi de hayatını kaybetti. Tek parti ve sosyalizm ile idare edilen ada ülkesinde böyle bir halk ayaklanması uluslararası toplumun pek alışkın olmadığı bir durumdu.

Güvenlik güçlerinin çok etkin ve baskın olduğu bilinen Küba’da özellikle polisin orantısız müdahalesi çok sayıda göstericiningözaltına alınmasıyla sonuçlandı. Hükümetinuygulamış olduğu ekonomik kısıtlamaları kaldırması ve güvenlik güçlerinin etkin müdahalesi hızlı şekilde şiddetli olayların bastırılmasına imkân verdi.

Barışçıl şekilde başlayan gösterilerin çıkış nedenleri ekonomik sıkıntılar ve halkın özgürlük talebi olarak gösterilmektedir. Özellikle Trump döneminden itibaren başlamışolan ekonomik ambargolarhalkın refah seviyesinin olumsuz etkilenmesine neden oldu. Turizmin önemli bir gelir kaynağı olduğu ülkede pandemi ile birlikte ekonomik sorunlar baş edilemez hale geldi.

Küba Hükümeti, kendi aşısını üretme hedefini başarılı şekilde gerçekleştirmiş olsa da özellikle pandemi dönemindekiacil ilaç ihtiyacınısağlamakta yetersiz kaldı. Bölgedeki gazeteci arkadaşlarımızdan aldığım bilgilere göre yaklaşık 3 milyon insanın acil ilaç ihtiyacının karşılanamadığı aktarılıyor. Buna karşın Küba, dışarıdan gelen yardım taleplerine de çok istekli görünmüyor. Bunlara ilaveten Pandemi ile birlikte ülkede elektrik kesintilerinin fazlaca olması, temel ihtiyaç ürünlerine ulaşımda yaşanan zorluklar halkta panik havasını daha da artırdı.

Küba Hükümeti, çıkan ayaklanmaların Amerikalıların provokasyonları nedeniyle meydana geldiğini söylemiş olsa da halkın neredeyse yarısının ülkenin gidişatından memnun olmadığı belirtiliyor.

Halk protestolarına katılanlar arasında mevcut siyasal düzene karşı olanlar olduğu gibi devrim yanlıları da vardı. İnsanların korkudan dolayı gazetecilere dahi açıklama yapmakta zorlandığı, internetin dahi sınırlı olduğu, medyanın ise sürekli denetim altında tutulduğu bir ortamda böylesi protestolara yaklaşık 100 bin kişinin katılmış olması çok önemli bir değişim talebi olarak görülmektedir. ABD, Küba’daki insanların özgürlük talebiyle sokağa çıktıklarını, diktatörlüğe karşı ayaklandıklarını iddia ederken, Kübalı yetkililerise aksine bu eylemleri Amerikalıların tasarladıklarını, onların bir projesi olduğunu dillendirilmektedir.

Hülasa, Latin Amerika’nın küçük ada ülkesinde vekâlet savaşları tekrardan sahneleniyor. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri, kendi arka bahçesi olarak gördüğü Karayipler’de Çin ve Rusya destekli karşıt ideolojik akımların hayat bulmasından rahatsızlık duyuyor. Rusya nasıl ki Amerikalıların Ukrayna ile ilgilenmesinden hoşnut değilse benzeri bir durum da bugün Küba’da sergileniyor. Venezuela ve Küba yakınlığı da bu bağlamda değerlendirilebilir. Küba hâlihazırda var olan, fakat son olaylarla tekrardan yüzeye çıkarılmış savaşın vekâleten yürütüldüğü bir çatışma alanı olarak karşımızda duruyor.