Son zamanlarda kıymetini bilemediğimiz ama edebiyatımızda çok önemli bir yeri olan edebi bir türden bahsedeceğim. Mektup… İletişim araçları bu kadar gelişmediği için edebiyatçıların aralarındaki yazışmalar 20 yıl öncesine kadar çok değerliydi. Hâlâ bu türü yaşatmak için mektup yazan Don Kişot’lar mevcut. Fakat kağıt ve mürekkep ile içli dışlı olmak elektronik iletişimin zirvede olduğu bu çağda çok zor.

Nâzım Hikmet’in Piraye Hanım’a, Cemil Meriç’in Lamia Hanım’a, Orhan Veli’nin Nahit Hanım’a ve Cahit Zarifoğlu’nun Berat Hanım’a yazdığı duygusal mektuplar edebiyat tarihimizde önemli bir yer tutuyor. Bu mektupların yazın hayatlarını nasıl etkilediği görmek insana çok keyif veriyor.

Halid Ziya Uşaklıgil’in Tevfik Fikret, Necip Fazıl Kısakürek’in Nâzım Hikmet, Kemal Tahir’in Nâzım Hikmet ve Tolstoy’un Gandhi ile mektuplaşmaları hem edebi hem de siyasi tarihe açılan kapı haline gelebiliyor. Bir de bu mektuplarda olan üslup da o dönemin atmosferine götürüyor insanı.

Mektup türünün alıştığımız bu örneklerinden sonra çok da alışık olmadığımız bir örnek ile tanıştı okurlar. 251 Mektup adlı kitap 15 Temmuz Hain Darbe Girişimi’nde -işgal girişimi- şehit olan vatan evlatları için yazılan 251 mektuptan oluşuyor. 15 Temmuz Derneği tarafından çıkarılan kitabın editörlüğünü Sevgili Gülcan Tezcan üstlendi. Kitabın içerisindeki mektupları şehitlerin aile fertleri ya da onları tanımayan kişiler yazdı.

Gülcan Hanım, kitap çıkmadan önce benim de bir mektup yazmamı istemişti. Çok heyecanlandım, ve mektubu yazmaya koyuldum. Şehit Volkan Pilavcı’ya mektup yazacaktım. Şehidin hikâyesini okuyunca şu satırlar düşmeye başladı kalemimden.

“Öncelikle sana Volkan abi diye hitap etmek isterim. Volkan abi, sözcükler dudağımdan kelimeler parmaklarımdan dökülürken çektiğim zorluk elbette senin verdiğin mücadelenin yanında çok basit kalır. Biliyor musun? Elektronik çağın yansıması olsa gerek daha önce hiç mektup yazıp yollamadım. İlk mektubumu şehit olan bir abime yazmak ise benim için büyük onur.

Mektup yazarken karşıdaki kişiyi düşünür, bu duygularımı mutlaka bilsin istersin. Hatta acaba bana ne cevap yazacak diye beklersin. Senin 15 Temmuz gecesi verdiğin mücadeleye dair olan duygularımı sana ulaştırmak istiyorum. İnanıyorum, Rabbim izin verirse duaya açılan ellerimden çıkacak güvercinler cennetin kapısına kadar ulaşacaklar. Yine mektuba karşı bir cevap almayı hak etmişsem seni duymuş olacağım.”

Mektup yazmak zormuş, hele tanımadığın ve de senin için şehit düşen bir kardeşine mektup yazmak daha zor. Benim duygularımdan daha farklı duygular, hikâyeler ve tavırlar var bu kitabın içerisinde. Onların aziz hatırası için gökyüzüne en değerli sözcüklerimizi yolluyor olmak mektup türünün edebiyattaki örneklerine de başka bir tat katacaktır diye düşünüyorum. Kitapta her mektubu okuduğunuzda ayrı bir dünyanın içerisinde bulacaksınız kendinizi.

İlk defa mektup yazıp alıcı adresine ‘cennet’ yazılacağını hiç düşünmezdim. Fani ömrümde böyle bir onur yaşamak da benim için çok önemliydi.

Şehitlerimizin ardından böylesi bir eseri ortaya koyduğu için 15 Temmuz Derneği’ne ve kıymetli emeklerinden dolayı kitabın editörü Gülcan Tezcan’a çok teşekkür ederim.