Öyle anlaşılıyor ki “öteki” kavramını, diğerine öteki yapılmış Doğu ve Batı gibi çok geniş bir ölçekten başlayarak daraltmak ve her birinin diğerinden bağımsız kendi içinde tanımladığı “öteki”likleri de mercek altına almak zorundayız…

Çünkü ne “Batı” ne de “Doğu” dediğinizde, dâhili “öteki”kilerini barıştırmış kavgasız, gürültüsüz top-yekûn bir toplumsal zihniyetten bahsetmiyoruz…

Her iki tarafında kendi içinde -en hafifinden en şiddetlisine kadar- etnik, dini, siyasi, iktisadi farklılıkları sebebiyle “öteki”leştirdikleri arasında ciddi çatışmalar söz konusudur…

Doğu ile Batı arasındaki çatışma daha çok bir “zihniyet çatışması” aşamasında kalırken, ne yazık ki çoğu Doğu’da olan iç çatışmalar, fiziksel bir gerçeklikle cereyan eder…

Üstelik Batı’nın fiziksel ya da zihinsel müdahalesine kapı aralama işi de yine içeriden sağlanır…

Ve genel çerçevede aynı zihniyet dünyasının insanıymış gibi olan Doğulu, ötekileştirdiği diğer Doğuluya karşı, Batıdan yardım isteyerek yapıyor bunu…

Kavga, Batılının desteği ile ve Doğuluya karşıdır; fakat oluşturulan algı Doğu-Batı kavgasıdır...

Çok genel hüviyete sahip ortak menfaatler Doğu-Batı ötekileştirmesiyle aşılmaya çalışılıyor olsa da, aynı şemsiye altında küçük ve kan bağı olan toplumlarda hatta ailelerde bile neredeyse ehemmiyetsiz sayılacak menfaatler üzerinden çok rahat ötekileştirmelere bağlı çatışmalar olabiliyor…

Doğu ve Batı üzerinden oluşturulan ve çok genel bir çerçeve ile tarif edilen “öteki” tanımı, ne yazık ki çoğu zaman bilinen karşılığını aşarak çok daha alt düzeyde ırkdaş ya da dindaş olanların birbirlerini ötekileştirmesinin maskesi haline dönüşüyor…

Bir Müslümanın diğer Müslüman kardeşini, bir Türkün diğer Türkü, bir Kürdün diğer Kürdü ötekileştirirken kullandığı dil -hedef saptırmak adına- Doğu-Batı ötekileştirmesi ekseninde ilerliyor…

Alt tarafta ötekileştiren de, ötekileşerek dayak yiyen, sömürülen de anlam sınırları çok net olmayan, modern Batı dayatması bu kavramsallaştırmaya saydırıp duruyor; hiçbir sonuç alamayacağı bir gölge döğüşüyle…

Bu sayede içeride devam eden çıkar kavgalarının baş düşmanı Doğu’daki için Batı, Batı’daki için de Doğu olup çıkıveriyor…

Elbette bu büyük çerçevelerin oluşturduğu, yönlendirdiği ciddi bir zihinsel dünya vardır…

Fakat bunların direkt karşı karşıya gelmeleri ve fiziki olarak birbirlerine zarar vermeleri özellikle bugün çok kolay değildir…

Çerçeveyi kendi ülkemiz kadar ele alırsak göreceğimiz gerçekler, bahsetmeye çalıştığım temel anlayışın dışında değildir…

Tıpkı Batı’nın Doğu’yu yok sayarak elindeki her şeyde kendini hak sahibi olarak görmesi gibi, kendisini bu ülkenin sahibi olarak gören “Türkler” var bir de onların öteki Türkleri…

Bu besleme zihniyet Batı’dan devşirme olsa da güya Kapitalizmin karşısında olan bu sözde sol tayfa, Batı’nın ekmeğini yeme riyakârlığından utanmayarak, güçlendirdiği yumruklarıyla “öteki” dediği ülkesinin insanını dövüyor… 

Nasıl ki Doğu bütün renkleriyle güzelse bu ülkede öyle…

Bu renkleri, farklılıkları ahlaktan yoksun olarak bir kavganın tarafı haline getirmenin hiç kimseye bir faydası yok; fonlayan ve bundan tek karlı çıkacak olanların beslediği hainler de buna dâhildir…