Bugün sizinle birlikte bir kelimeyi konuşmak istiyorum. Bu kelimeyle dertleneceğiz, bu kelimeyle yöneticilerimize sitemler edeceğiz. O kelime olmadan biz de yokuz diyeceğiz. Hafıza… Hafıza kelimesi; saklayan, muhafaza eden anlamlarına gelen Arapça kökenli bir kelime. Hfz kökünden gelen bu kelimenin yazılı olarak 1680 yılında kullanıldığı söylense de ben insanın dünyada varoluşuyla birlikte bu kelimenin yaşadığına inanıyorum.

Kültürün birikmesi, yaşayıp olgunlaşması hafıza kelimesinin verimli ve geliştirilebilir kullanılmasıyla mümkün. Geçmiş birikimleri gelecekte yaşatma ve muhafaza etme hali bir yobazlıktan çok bireyin kökleriyle olan ve yeni üretimlerini etkileyen durumudur. Ben bu kelimeyi ne gariptir ki geçenlerde Twitter’da gezerken tekrar hatırladım! Oyuncu ve Yazar Görkem Yeltan’ın paylaşımları sayfama düştü ve incelemeye başladım.

Özetle durum şöyleymiş: İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Kadıköy İskele Caddesi’ndeki binasında 1984 yılından bu yana eğitim veriyor. Aynı binanın kara tarafında faaliyet gösteren Haldun Taner Sahnesi ise tadilat yapılacağı için boşaltılmış. İtalyan mimar Umberto Ferrari’nin 1927’de hal binası olarak inşa ettiği bina, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne aitmiş. İBB de bu binada yeni bir restorasyona başlıyormuş.

1984’ten bu yana sayısız sanatçı ile müzisyenin yetiştiği İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı artık bu binada yer almayacakmış. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Maltepe’ye bağlı Gülsuyu’ndaki kiralık bir plazaya taşınmaya zorlanıyormuş. Öğrenciler ve bu okulda eğitim gören Görkem Hanım gibi duyarlı sanatçılar bu duruma tepki gösterip İBB tarafından restore edilecek binada eğitimin devam etmesi gerektiğini söylüyorlar.

Binlerce öğrenci, onlarca usta sanatçı burada yetişmiş. Bu binada! O salonu teneffüs etmişler. O sahilde drama çalışmalarına ve diksiyon eğitimlerine devam ettiler belki de… İşin romantizminde değilim hafızasındayım. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın hafızasını yitirmeyelim. Yıldız Kenter gibi değerli hocalarımızın ruhaniyetini hissederek çalışmalarını yapacak öğrencilerimizi ruhsuz binalara hapsetmeyelim. Sayın Ekrem İmamoğlu’na bu hafızaya sahip çıkması çağrısında bulunuyorum. Bizi bizden ayırmayın! Yine hafıza kelimesini içeren bir konu duydum ve yitip bittiğimize çok üzüldüm.

Üsküdar, İstanbul’da en çok çocuk kütüphanesine sahip ilçeydi. Şimdilerde böyle bir durum söz konusu değil. Çinili Çocuk Kütüphanesi’nden sonra Mihrimah Sultan Çocuk Kütüphanesi de Üsküdar Belediyesi’ne devredilmiş ve kapılarıysa kilitlenmiş. Selimiye Çocuk Kütüphanesi’nin de belediyeye devredileceği, gençlik merkezi ya da sıbyan mektebine dönüştürüleceğini duydum. Geçmişte bu bina Sıbyan mektebi olduğu için Sıbyan mektebine dönüştürmek hafızaya sahip çıkmak mıdır? O çocuk kütüphanesinde yetişen büyüyen çocuklar zaten bir eğitim öğretim görüyorlar.

Dolayısıyla bina eski özelliğiyle hizmet veriyor. Neden yapıyı bozma ve dönüştürme gibi bir gayret içerisindeyiz? Şimdi de Üsküdar Belediye Başkanı Sayın Hilmi Türkmen’e sesleniyorum: çocuklarımızın hafızası ne olacak? Yeni proje nedir? Bir bina ya da bir alan bir belediyeye devredildiğinde istişare kanalları gerektiği gibi açık tutuluyor mu? Bu soru da hafızamıza dahil. Bize bizi unutturmayın dostlar! Hafızamız diri kalsın.